İBADETLER KALBE VE RUHA NEDEN AĞIR GELİR
Bu mevzu çok ciddi.........
Olur olmaz, helal haram demeden ve araştırmadan elimize geçen her şeyi loooppp yutarsak olacağıda budur.
İnsanın nefsi, yemek içmek husûsunda keyfemâ yeşâ (dilediğince) hareket ettikçe, hem şahsın maddî hayâtına tıbben zarar verdiği gibi, hem helâl-haram demeyip rast gelen şeye saldırmak, âdetâ ma‘nevî hayâtını da zehirler. Daha kalbe ve rûha, itâat etmek o nefse güç gelir. Serkeşâne (baş kaldırarak) dizginini eline alır. Daha insan ona binemez, o insana biner.” (29.Mektûbât-253)
Bir damla portakal suyunu izinsiz içen hamile annenin çocuğu büyürde komşulara zarer verir olur. Ana, babası; biz ne hata ettikte bu çocuk böyle ziyankâr oldu der tefekkür ederler. Nihayet annenin aklına gelir ki hamileliğinde komşusunu ziyarete gittiğinde masada duran portakalı elindeki örgü şişi ile delip izinsiz bir damla suyınu içmiş. Koşup komşusından helallik almışta çocukta o kötü huyunu bırakmış. Bu iş bu kadar hassas gardaşlarım.
Şakaya gelmez.
Yediden yetmişe hiç birimiz mütedeyyin değiliz, hiç birimiz manevi huzur içinde değiliz. Zenginide mutsuz, fakiride.
Sen mutlumusun?
Huzursuzluklarımız sanki her geçen gün artıyor. Öyle kısmı mutluluklara mutluluk demeyin. Hani hayatımızda üç-beş güzel işler olur geçici mutlu oluruz gelir geçer. Mutluluk değil bu.
Hakiki Mutluluk; insanın içini bir hoş eder, kalbi taş gibi sert kaya iken yup yumuşak toprak gibi olur. O insana can da desen çor da desen birdir. Çünkü o hep can olarak duyar. İncinmez, incitmez, sövmez, dövmez. Onun için güzel zaten güzel, çirkinde güzel olur. İşte gerçek ve kesintisiz mutluluk budur.
Bizim mutluluklarımız hem kısa hem kesintili. Bizim mutluluklarımızda gören gözlerimiz, duyan kulaklarımız, seven kalbimiz hep beraber mutlu olamadıklarından yüzümüz gülerken içimiz kan ağlıyor. Kahkaha atarken gözümüz hâlen daha çirkini yine çirkin görüyor. Ondan biz kesintisiz mutlu olamıyoruz.
Yediklerimizden, bakışlarımızdan, iğrenç sui zanlarımızdan, gıybetlerimizden, Besmelesiz başlayıp, hamd etmeksizin yaptığımız cümle işlerimiz cümleten mutsuzluklarımız.
Faizli işler sıradanlaşmış, milli piyongo biletlerini destesinden besmele ile şansına çekmek inanç halini almış. Oyy anam oyy...!
Karartmışız hem dışımızı hemde içimizi.
Hani derler ya sövene dilsiz, dövene elsiz olmalısın. İşte bu öyle hiçte kolay değil. Ekser çoğumuz enaniyetlerimizi putlaştırmışız. Az bir tenkit edildiğimizde çivak çivak bağırıyoruz, nefsimizi ölümüne savunuyoruz.
Nedeni işte haram lokma, kötü bakışlar, sui zan, gıybet ve kötü, ibadetsiz vakit geçirmelerimizdendir.
Yediklerimizde, bakışlarımızda, çirkinlikleri dinleyişlerimizde, haramlarımızda aramalıyız mutsuzluğumuzun sebeplerini.
-Ondan namaz kılmak bedenimize, sırtımıza sanki tonlarca yükü koymuşlar kadar zor geliyor, doğrultamıyoruz bellerimizi.
-Ondan mevcut halimizdeki nimetlere razı olmuyoruz, daha daha olsun istiyoruz. Gözlerimizi azıcık bile doyuramıyoruz
-Ondan olanla yetinemiyor, beş üstün, on üstün lüksünü istiyoruz.
-Ondan..... Ondannnnn... Yine Ondan......
Helal lokma, kanaât, sabır, şükür, yardımlaşma butonlarına basarak mutluluklara başlama startlarını vermeliyiz artık.
Kesintisiz mutlu olmak için...... Yada bu dünya da da........
CENNETİ YAŞAMAK İÇİN...
Haram lokma ki..... ASLA..... Bir DAMLA dahi olsa.... ASLA....
Yorumlar
Yorum Gönder