ACILARLA DOLU İBRETLİK BİR HİKAYE, BİR DRAM

 ACILARLA DOLU İBRETLİK BİR HİKAYE, BİR DRAM

SABRETMEK NE MUHTEŞEM BİR İKRÂM-I  İLAHİ

Sadece 7 dakika sabretmenin hikayesidir bu....!

Bu hikaye, Ülkemizin büyük şehirlerinden birinde yaşanmış, çok ama çok ibretlik bir hakikattir.


Olayın en ortasında olan zatın ağzından dinleyeceğiz bu hakikatli ibretlik hikayeyi. 


Yıllardır memur imtihanına giripte bir sonuç alamayan bir oğlum var. Çok sakin ve içine kapanık birisidir. Sosyal yaşantının belki adını dahi bilmeyecek kadar tek kişilik dünyasında yaşar, bu durumundan hatta memnun bile görünürdü. 

Çok şükür,  bilmem kaçıncı kez girdiği kpss sınavından sonra bir memuriyet kazanmayı başardı. Ailece çok sevindik. Nasibi, hayatın çok pahalı olduğu bir Büyükşehir oldu ama; olsun biz yinede çok sevindik. 

Yeni yaşantısının ikinci yılıydı. 

Ara ara gidişlerimizden birisi kış mevsimine denk geldi. 

Terminalde hanımla indik. Yükümüzde bir hayli fazlaydı. O kışı, bu memur evladımız bekar diye onun yanında geçirmek üzere epey bir erzakla falan gelmiştik. 

Şu doblo denilen bir taksi aradım epeyce. Nihayet bir tane buldum, eşyamız anca sığdı. 

Yollar epey kaygan, şöför amca bagaj farkıda almam lazım dedi, hemen kabul ettim, yola çıktık. 


Şoför çok genç, cevval görünümlü birisi. Hani her an savaşa hazır cengâver görünümlü gençler vardır ya, onlardan. Hafif tebessüm ettim, bizim oğlanla, bu oğlanın fıtratları ne kadar tezat diye. İkiside uçlarda yaşıyor. Bizim kisi çok pasif uçta; bu delikanlı da çok aktif uçta. İkisini de istemiyorım diye iç geçirdim.


Ana yolda epey illerledik. Yol çok tehlikeli, önümüzde bir iki araç lambalarda zor durabildi. Son yeşil ışıktan daha yeni haraket etmiştik ki,  kızılca kıyamet koptu.  Sanırım önümüzdeki 4 araç bir birine vura vura sağa sola dağıldı derken bizimkide frene bastığı için arkadaki bize, bizde önümüzdekine; bizim arkamızdan da metal seslerini epeyce duyduk. 


İş çok uzunda; en önümüzdeki 4 aracın ilki,  fren yapıyor, onun arkasındaki aracın şoförüde bunu görürgörmez çok panikleyip çok daha sert fren yapıyor, hemen arkasındaki de bizim araç gibi ticari taksi, o da önündekine çarpmamak için daha da sert fren yapıyor ama kayarak gidip önündeki araca çok hızla vuruyor. 

Çarptığı araçta bir konsolosluk görevlisininmiş. 

Bu ticari taksi şoförünün ağzı ve burnu çok şiddetle direksiyona çarparak adamı paramparça ediyor. O acıyla levyeyi alıp dışarı çıkıyor.  İşte bizde bu an'ı görmeye başladık ki.. Bizim şoförü tutana aşk olsun. Öndeki taksiyi kullanan tanıdığı çıktı. O adamı görür görmez vay Cihan ağabeyi deyip aşağı inmeye hamle yaptı. Bana da hanıma da bir şeyler oldu sanki. Arka koltuktan hanım nasıl çığlık atmaya başladı; 

~Aman bey, Ahmedimi sakın bırakmaaaa, inmesin. 

Ahmed, bizim oğlanın ismi. Bende de zaten aynı telaş ve korku hakim. Genç Şoföre nasıl sarıldım. Zaten önde oturuyordum. Yahu ben niye bu kadar panikleyip böyle sarıldım ki!  Vallahi bilemedim. Gerçektende bizim Ahmed oldu bu delikanlı bizim gözümüzde. Şoförün adını bile bilmiyoruz. Hanım çığlık atıyor Ahmed inme,  ben bağırıyorum seni bırakmam. Çocuğun boynuna öyle bir sarılıp kolumla sıkıyormuşum ki sanki boğuldu boğulacak. Şoför cevval, ağzı burnu dağılan kendi gibi taksici, hemde tanıdğı; kendi aracıda önden, arkadan zarar görmüş. Off o kafar bir birine girift bir durum ki.! 


Ben, hem şoförümüze sım sıkı sarılmaya devam ediyorum, hemde 7-8 metre önümüzde cereyan eden olaya bakıyoruz. Aman Allahım..!!! 

Yüzü kanla dolu olan şoför, leviye ile iner inmez,  gitti önündeki o konsolos plakalı aracın şoförünü çekti aldı aracından, adamda bayağı uzun boylu. Off... o hırsla levyeyi nasıl indirdiyse adamın sol omuzuna denk geldi, bismillah saniyesinde o uzunca kol felç oldu ya..... Basbayağı kol düştü. Ağacın dalına vurusun ya....


Biraz kendini toplar toplamaz sağ eliyle kapıyı açtı, az biraz sonra elinde silahla doğrularak sıkmaya başladı. Bu arada da arkamızdaki konvoydan insan seli öne doğru akıyor ki.... Silahın ilk mersiyle taksi şoförü çam gibi devrildi yere. Adam sıkmaya devam ediyordu. Arabanın içinde kafamı ve bizim şoförün de kafasını bastırarak aşağıya eğmeye gayret ediyorum. Zaten şoförümüz, tanıdığı arkadaşının vurulmasıyla inmek için direnmesine de son verdi. Arkadan gelenler durdular. Ama, en öndekilerden silaha yakın olanların "yandım anam" seslerini de duydum. 


Ahhhh...!!! Bu acının içinde enn acısı bizim hemen önümüzdeki özel otomobilin içinde yaşandı. 

Aman Allahım.. Bu ne acı böyle, genç kadın hakiki anlamda aklını yitirdi. Kucağında kundakta bir bebekle arka kapıdan aşağı yuvarlandı. Kundağın baş kısmı kannn... kannn....! Bunu gözlerimizle gördük. Rast gele sıkılan kurşunlardan birisi çaprazlama bebeğin tepesinden girmiş anasınında karnına biraz saplanarak durmuş. Araçtan, öndeki baba ve yanında ki nine de indiler.  Bebek vefat etmişti, belliydi malesef. 

Aman.. Aman.. Bu ne acı böyle. 

Bebeğin anası kesin aklını yitirmişti. Offf ki offf... 

Ölen şoför ve arkada da kaç kişi yaralanmışsa onlarda adeta unutuldu. İnanın buz kalıbı gibi bir şey olduk. Herhalde sadece nefes alıyorduk sanırım. Genç kadın etek giyinmiş, üstü başı çok açılıyor, hepimiz rahatsız oluyoruz ama mümkün mü bu anayı zapt edebilmek. 


İki gün sonra bizim oğlan internetten dinlettirdi bu kadıncağızın dramını. Bu çiftin 9 yıldır çocukları olmuyormuş, varlarını yoklarını tüp bebek için harcamışlar, o da yetmemiş, kocası en son bankadan kredi çekmiş. Bu son ki tohumlamadan bu yavrucakları dünyaya gelmiş. Şimdi düşünün hele bu ana-babayı....! 


Bizde, iki saat kadar kaza yerinde bekledik, tutanaklar,  raporlar, cenazeler kaldırıldı ve nihayet bizlere de yol verildi. 

Haaa... Bu arada o bebek ve şoför kurban edildikten sonra çok garip ama; biz, hepimiz aşağıya indik de bizim şoförde dahil bir tek Allahın kulu polislere bir kelime o suçlu, şu suçlu demedi, diyemedi. 

Ama hiç kimse...! 

Dünyevi kayıpların bedelini iki CAN-mı ödedi?


Sonradan bizim şoförün ailesiyle tanıştık, ahbap olduk.

Süleymanmış adı şoförümüzün. Bir ara bana dediki....

~Ali amca, hani sen benim aşağıya inmemem için farkında olmadan öyle bir boğazımı sıkmaya başladın ki, bir ara senin yüzüne kuvvetli bir kafa vurmaya karar verdim ama nasılsa bir şey bana mani oldu sanki.

Son olarakta şunu dedi Süleyman.

~Ali amca, tam kaza anında gözüm ekrandaki dijital saate takılmıştı. 12.30

O dehşet, yaşanıp bittiğinde, aşağıya indiğimiz anda da yine gözlerim saate takıldı. 12.37 di.

7 dakika benim inmeme mani olarak kim bilir belki de doğacak bebemi yetim kalmaktan kurtardın.


Meğerse Süleyman da, daha yeni evliymiş. Bu gün, yarın ilk bebeklerini bekliyorlarmış. 

Bunu öğrendiğimizde hanım bana, bende ona baka kaldım.

Süleymana dedim ki.....

~Be hey evladım, sakın ola ki bu ikram-i ilahiyi kullardan zannedip şirke girmeyesin.

Bilesin ki..Bana de, hanımıma da "Sakın Ahmedim aşağıya inme" dedirten bir kuvvet-i ilahi var. 

Bu ikram ondandır. Ve sen bunun şükrü için varsa hayatında yanlışların onlardan tövbe edip, hak dergâhının tokmağına yapışasın.

Süleymanın meğerse varmış yaramaz bir hayatı. 

Yıllar sonra bir gün aradı Süleyman.....

~Ali amca, öğrendim artık, Malikül Mülkün gerçek sahibini. 

Şaşa kalacağım olağan üstü işlerde "Süphanallah", musibetli işlerde" La havle velâ kuvvete illâ billah", hayatımdan kayıp giden ölümler, benden kopanlar, elimden kayanlar için de; "innâ lillâhi ve innâ ileyhi râciûn" demeyi de öğrendim güzel amcam.


Havll ve kuvvet sahibi sadece ALLAH cc' dır.


Sabırlı olalım ve sabırla bu hikayeyi sevdiklerimize de ulaştıralım. Ahlakla bezenmiş nezih bir yaşam için.



Yorumlar

Popüler Yayınlar