YAPTIKLARIN ve YAPACAKLARINLA BİRLİKTE AKLINDAN GEÇEN ŞER'LERDEN DAHİ VAZ GEÇ.!

YAPTIKLARIN ve YAPACAKLARINLA BİRLİKTE

AKLINDAN GEÇEN ŞER'LERDEN DAHİ VAZ GEÇ.!



Yemen meliki Tubba isminde çok haşmetli, aynı Nemrut gibi bir imparator, kral varmış.

Peygamber Efendimizden 1000 yıl önce yaşamış. 

Bu melkin orduları çokmuş. Ta Yemenle Şam (Suriye) arasını dolduracak kadar çokmuş. 

Bu kral ordusuyla seferlere çıkarmış, geçtiği her ülkeyi kendisine biat ettirir, boyun eğmeyenleri top yekün helak edermiş. Yine böyle bir sefer halindeyken ordusuyla Mekkeye gelmiş.

Alışmış ya bütün halkın kendisine koşup temennâ durmasına ve adetâ secde etmesine.

Bakmış ki bir topluluk küçük ev gibi bir yerin etrafında sürekli dönüp durmaktalar ve ne kendisinden nede ordusundan korkmamaktalar, hatta umursamamaktalar. Sormuş bunların yaptıklarını. Öğrenmiş ki, taptıkları İlahlarına bu kutsal saydıkları mabedin (Kâbe) etrafında dönerek ibadet etmektelermiş.

Melik Tubba çok kıskanmış, benden ve ordumdan korkmamalarına vesile olan bu evi, mabedi yıktırayım diye aklından geçirmiş.

Daha bu düşüncesini icraata dönüştürmeye kalmadan bu Melikin ağzından ve burun deliklerinden dumanlar çıkmaya ve vucüdu çok pis kokmaya başlamış. Kimse yakınına dahi yanaşamaz olmuş. Ülkelere haberciler gönderilmiş, tıb ilmiyle ilgilenen kimi bulmuşsalar kapıp getirmişler, mümkünatı yok bir çare bulan çıkmamış.  Çok aciz kalmışlar, birde bilge kişilere danışalım düşünmüşler.

Ve nihayet asırlar sonra Eyyüb-el Ensari Hz.nin soyunun başlangıcı olacak soy dedesi bir zat gelmiş, kralın durumuna bakmış ve buyurmuş ki;

Ya Melik Tubba, senin hastalığının dermanı tıbbı değil. Sen manevi bir kusur işlemişsin.

Melik hemen hatırlayarak ikrar etmiş ki, evet ben şu mabedi çok kıskandığım için yıktırmayı aklımdan geçirmiştim.

İşte bu aklından geçirdiğin düşüncenden vaz geçersen ola ki şifaya kavuşmuş olursun.

Aklından geçirdiği düşünceden vaz geçer geçmez Melikte iyileşme âmereli zuhur etmeye başlamış.

Bu durumdan çok etkikenen Melik Tubba, bu seferde Kâbeye müthiş bir muhabbet ve sevdayla bağlanıvermiş. Bu evin İlahına iman etmiş. Kâbenin tarihindeki ilk örtü, bu zat tarafından çok değerli kumaşlardan hazırlattırarak örtülmüş ve bu gelenek bu şekilde başlamış.

Daha sonra Melik, ordusuyla Ciddeye ve oradanda Yesrib'e (Medine) ye gitmiş. Ama aklında hep bu sevdalandığı Kâbe evi varmış. Uğradığı her yeni yerlerde hemen oradaki din bilginlerini toplatıp Kâbe hakkında bilgiler almaya başlamış. Medinede de, devrin hıristiyan ve yahudi haham ve papazlarını huzuruna çağırarak bunlardan da bilgiler almış ki..İleride Ahmed isminde bir peygamber Mekkede zuhur edecek, daha sonrada Medineye hicret ederek dinini bu şehirde tebliğ ederek güçlendirecek.

Melik bundan çok etkilenmiş ve hemen iman etmiş. Tam 1000 yıl önce yani.

Şimdiki Beytül mal olan Mescid-i Nebevi ve etrafına tam 400 ev yapatırıp, gelecek olan peygamberi bizzat kendisi karşılamak için buraya yerleşerek beklemeye başlamış.

Bir kaç yıl bekledikten sonra böyle olmayacağını anlayarak, kendisinin hastalıktan kurtulmasına vesile olan o bilge zatı (Eyyüp El Ensari Hz. Soy dedesi) buldurup yanına getirterek demiş ki.

Geleceğine iman ettiğim o peygambere bir mektup yazdım, bunu sana vereceğim ve bu yaptırdığım 400 evide sana ve senin nesebinden gelenlere ta peygamberim gelene kadar soyunun kullanımına terk edeceğim ve sizin bütün ihtiyaçlarınızıda ben üstleneceğim. Sen, benim yerime Efendimi bekleye dur. Eğer senin zamanına yetişirse sen verirsin mektubumu, yoksa sende, senden sonraki nesline vasiyet ederek ta kii Rasul olacak Efendime ulaştırmış olasınız.Sizlerden istediğim tek şey budur.

1000 yıl sonra......

Peygamber Efendimiz sav Medineye teşriflerinde bütün halk Peygamberlerinin kendi hanelerini şereflendirmelerini çılgınca isteyip durmakta iken;  Efendimiz devesini işaret ederek bu devem vazifelendirildi, kimin hanesine yakın çökerse konağım orasıdır.

Deve, bir süre sağa sola yürüdükten sonra gelip şimdiki Mescidi Nebevi olan mubarek beldenin sınırlarında kurulmuş olan o 400 ev arazisi içindeki Eyyüp el Ensari Hz.nin evine en yakın bir noktada çöküvermiş.(Eyyüp el Ensari ra. Mubarek ruh-u can'ı ile İstanbulumuzu şereflendirmeye devam etmektedir elhamdülillah)

Eyyüp el Ensari ra. Hemen devenin üstündeki Efendimize ait eşyalarını evine taşımaya başlamış.

Efendimiz eve teşrif ettikten sonra, daha Eyyüp elEnsari ra. Mektuptan bahsetmeden, Efendimiz buyurur ki beni görmeden bana ümmet olan bir zatın bıraktığı bir mektup olacak, onu bana getiriniz.

Eyyüp el Ensari ra da, Melik Tubba ra efendimizin mektubunu kıymetli taşlarla süslenmiş bir kutu içinde taktim buyuruyor Efendimize.

Hikayenin devamı da var amma. 

Kıssadan hissemiz bu kadarıyla olsun.


SÖZÜN ÖZÜDE ŞU OLSUN....:

Hiç bir insan; hele hele hiç bir müslüman, dünyevi menfeaat ve çıkarları için; hak yememeli, hukuksuzluk yapmamalı, hangi konum ve mevkide olursa olsun makam ve menfeaatleri için ahiretini rizke sokacak fani ikbâller hevesâtına kapılmamalı, değil üç beş kuruşluk menfeat için, canı pahasına dahi olsa Allahın rızasını, peygamberinin şefeâtini dünyalıklara tercih etmemeli. Ahiret ocağını söndürmemeli.

"AKLINDAN GEÇEN ŞER'LER BİLE OLMAMALI"

Melik Tubba (ra) gibi akıllı ve şuurlu olmak temennası ile inşallah.





 

Yorumlar

Popüler Yayınlar