OSMANLININ UYGULAMASI İTTİHAD-İSLAM BİRLİKTELİĞİ 1920 de TÜRK IRKCILIĞI TAASSUBUYLA YERLE YEKSAN EDİLDİ. VE BİZ BİR ASIRDIR BU PKK SORUNUNU ÇÖZEMİYORUZ.
Sizlere, İslâm İnancı birlikteliğinin o muheteşem ve müberra azim gücünün karşısında, Irkçılık tarafgirliğinin haddi aşıcı safhadaki tefrikasını kıyaslayarak anlatacağım.
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
19.Yüz yılda, Doğunun Ağrı, Muş ve Vanı ile Güney Doğunun kahir ekserisi ve özellikle Dıyarbakırda aşiret, beylik ve Şehlik toplulukları bu 19.asırda, halkının yarısından fazlası ermeni olan Hıristiyan nüfusla birlikte varlıklarını sürdürdüler. Osmanlı yönetimiyle de gayet uyumluydular. Çünkü onları sulh içinde yaşatan inanç birliktelikleri vardı. Onun adı da....:  İTTİHAD-I İSLÂM' dı.
(İslam dininde birleşmiştiler ve bu İnanç birlikteliği yek vucüd olmalarına fazlasıyla yetmişti)
Yani Osmalı İmparatorluğunda İslamda birleşme her türlü ihtiyaç için yeterliydi.(Umumi asayış, sosyal yaşamda uhuvvet, din bütünlüğünden örgülenen kardeşlik bağları ve iyilik yapmakta adeta yarış halindeydiler) 
Sen kürtsün, ben türküm tefrikası söz konusu dahi değildi.
Ta ki 1920 lerden sonra Ermenilerin Ülkemizden çıkarılması ve ardından 1925 lerde Atatürk ve yandaşlarının "TÜRK" ırkını tek çatıda toplayıp IRK üzerine yoğunlaşan politikalarını uygulamaya sokmaları neticesinde Kürkler ve Alevi Zazalar kendilerinin İkinci sınıf Türkiye vatandaşlığına düşürüldüklerini iliklerine kadar hissettiler.
Zaten hissetirilmek istenmişti de.
Hatta bazı Kürt aydınları şunu bile demeye başladılar.
"Ermeniler gitti, onların yerine biz Kürtler Ermeni durumuna düşürüldük. "
Kendilerini o kadar dışlanmış, itilmiş hissettiler.
1925 lerde Şeyh Said isyanı bahane edilerek, 1930 da Ağrı dağı ve Van civarındaki isyanlar bastırılıyor adı altında Atatürk Devleti çok ciddi katliamlar yaparak onlarca köy ve mezraları yerle bir edip, Kürt halkının içlerinden söküp atamıyacakları kadar kin tohumlarını milyonlarca yüreklere serpmiş oldular.
1937 yılında da o meş'um Dersim katliamı yapılarak Devlet nazarında gözler iyice korkutulup, Devlete göre Türk ırkından sayılmayanların sindirilmeleri geçici bir süre başarılı olundu gibi olsada...! Nifak tohumu filizlenmeye çoktan başlatılmış oldu.
Bu katliamlara, şakilerin (eşkiya) isyanları bastırıldı diye savunma yapanlara da deriz ki; sadece şakiler öldürülseydi o zaman, masum halkın, minnacık bebelerin suçu neydi..!!!!
1970 lerde Kürt Vilayetlerine Üniversitelerin kurulmasına izin verildi.(Sanırım Ecevit hükümetiydi)
Eğitimli gençlik içine yavaş yavaş PKK olmasada  ona benzer tefrika çıkaracak oluşumlar, kulaklarına üflenerek türetilmeye başlandı.
Ve 1980 ihtilalinde yine top yekün sil-süpür katliamları Silahlı Kuvvetler tarafından yapılıp bir kez daha bölge sindirilmiş gibi olundu.
1984 te Sıkı yönetim kaldırılıp sözde demokrasiye tekrar kaldığı yerden devam başlatıldı ama, 1983 te bu hain PKK gizliden gizliye palazlanmıştı bile.
O tarihlerde ben askerdim Hatay- Serinyolda.
1984 yılının Ocak ayında, Güney Doğu, Gaziantep ve Hatay bölgelerindeki birliklere Acil koduyla şu emir gelmişti.
"Gaziantep tarafından 5-6 kişilik askeri kıyafetli bir gurup anarşistin  cephaneliklere imha saldırısı yapacakları istihbaratı alındı. İkinci bir emre kadar bütün birlikler, 24 saat, birer metre aralıklarla ikişer şarjörle nöbet tutacaklar.
(Anarşist deniliyordu o zaman.Yani terörist isimlendirmesi yoktu)
Daha sonraki yıllarda bu anarşistlerin PKK olduğunu anlamıştık.
Anlatmayı murad ettiğimiz asli mesele yanlış anlaşılmasın aman ha....
Derdimiz Irkçılık taassubunun zararlarını Tarihteki çok acımasızca yaşanmışlıklardan örneklendirerek anlatabilmektir.
İnanın ki bu Irk taassubunu, mesela Kürt ırkına mensup olanlarında ellerine böyle bir askeri güç geçse hiç şüphe etmeyinki onlarda bu Irk kavramını esas alacak olsalardı benzer katliamları yapabilirlerdi.
Yada Alevilerde böyle bir güç olsa yine bu değişmezdi sanıyorum.
Çünkü ortada cinnet derecede IRK taassubu olduğu müddetçe bu kin ve gayz dolu düşünceler değişmiyecektir.
Yani dünyanın hangi ırkı olursa olsun bu taassup, tarafgirlik, tutuculuk değişmeyeceği için asla toplumlar huzuru bulamıyacaklardır.
İşte bu Irkçılık taasubunun yerini İslam uhuvveti almalı ki, yürekler yumuşasın, kalplerde sevgiler tomurcuklansın, aman falan iyilik beni buldu, hemen şimdi komşumuda bulsun.
(işte bu düşünceye sahip olundu mu, o komşu kim olursa olsun oluyor. Irkı, dini,dili, milliyeti, cibiliyeti hiç fark etmiyor)
Ama ırk milliyetçiliğinin de sahiplenileceği durumlar elbetteki vardır. O durumlarda bu local milliyetçilik gerektiği yerde gerektiği kadar olmalıdır. Mesela kültürel tercihlerimiz, örf ve adetlerimiz gibi.
Hani, yine inancımızdaki ifrat ve tefrit dengesi gözetilerek.
Son söz olsun....:
Toplumların var olması, varlıklarını devam ettirmesi, ve hepsinden çok çok daha öte olanı ise;
dünyasını da Ukbasınıda Cennet yaşayabilmesi içinnnnnn.............
İTTİHAD-I İSLÂM  düsturunu benimseyip hayatlarımıza hayat yapmakla mümkün olacaktır.
(İslâmda birleşme, buluşma, islam ile beraber yaşama)
Bediüzzaman Said Nursî; İslam alimi, mütefekkir ve müfessir. Osmanlı Devleti Dar'ül-Hikmet'ül İslamiye âzası.
1.ci Dünya Savaşı Cengâveri buyurdu ki
(bu zatın kendiside Kürt ırkındandır)
"İmanlı bir Türk'ü, imansız bin Kürde değişmeyeceğim gibi, yine İmanlı bir Kürd'ü de imansız bin Türk'e değişmem"
Bundan gayrisini tercih de......Günümüz dünyasında olduğu gibi
İnsanın, insanların, cemeat ve toplumların ve Ülkelerin; birbirlerinin canlarına okumalarına devam etmeleri, yani bir nevi başlarına belâ istemeye devam etmeleri olacaktır, oluyor da.
Benim ırkım iyidir demek hakkın ammaa benim ırkımdan daha iyisi yoktur demek hakkın değildir. Bu dengeyi bozanın, karşısındaki ırk veya ırklarla çatışması kaçınılmaz olacaktır.
IRKCILIK ve IRK TAASSUBUNU DİNİMİZ İSLAM BU ve BENZERİ TEFRİKALAR YÜZÜNDEN YASAKLAMIŞTIR.
Mesela, bir yobaz şöyle demişti.
Dünyada iki çeşit insan vardır. İlk yarısı İngilizce bilenler, ikinci yarısı bilmeyenler.Yani ötekileştirilenler.
Buda dil ırkçılığı. Bu yobaz fikri okumak bile insani hırslandırıp agresifleştirmeye yetiyorda artıyor değil mi?
İnsan olmak yeterli sebep olmalı ki huzur, hukuk, adelet ve paylaşımcılıkta bizi sarsılmaz hakkaniyetli bir sosyal yaşama taşıyabilsin.
Irkımı bende tabiiki seviyorum. Hatta belki âşığım. Ama bu bana, bir başka ırk insanının hakkını elinden almaya veya hak ettiğini vermeme ayrıcalığı vermemelidir.
Hulesa...Birinci yolu tercih edenler, İttihad-i İslam çatısı altını tercih edenler olacaktır. Bunların dünyası da
UKBASI da cidden cennet olacaktır.
İkinci yolu seçenlerinde bence.....
CANLARI CEHENNEME......
"KULA BELA GELMEZ HAK YAZMADIKÇA,
HAK BELA YAZMAZ KUL AZMADIKÇA"


Yorumlar

Popüler Yayınlar