KÖPRÜKÖY - 1968
Hacı/Hâfız Zülgâni Abim ile.

Köy meydanında arkadaşlarım oyun için beni bekliyorlar ama benim bir işim/vazifem var. Ve ben o işi yapmaktan neffrrett ediyorum.

Anam, ben ve kız kardeşim ile birlikte çok af edersiniz…ahırı temizlememizi istedi bizden. Kardeşimle birlikte
girdik hayvan barınağımıza. Ahırın karşılıklı iki sıradan oluşan bir planı vardı.
1.dizideki sırada hayvanların atıkları oldukça az ve katı, karşı sıradaki bölümde ise tam tersi epey fazla ve çok sıvılı bir iş vardı. Hemen durumu çaktım ve erken bitirip kaçarım hesabı ile;
Kardeşime, ben bu tarafı (katı taraf) süpüreyim sende karşı tarafı talimatları vererek ve hızlı hızlı hareket ederek
sözüm ona adil bir iş taksimatı yapıyormuşum havalarındayım. Kardeşim hiç yutar mı.!
-Hayır orayı sen, bu tarafı ben dedi durdu.
-Kız bak sen burayı ben orayı derken tartışma büyüdü. Bende vay sen misin itiraz eden.
Derken öyle bir hızla onu geriye doğru ittim ki…! geri geri giderek bam-güm ahırın orta yerine bir kapaklandı- pir kapaklandı.
Eyvah...! zaten kardeşime bahane gerek üstü başı bet perişan oldu.
Bir ağlamaya başladı ki. korkumdan nefesim kesildi.
Eyvah Anam kızını o haliyle görecek veeee vahhh benim halime vahh…..! Anamın elinden beni kim kurtaracak.
Daha dururmusun vın dışarı.
Bir kaçıyorum ki tazı gibiyim.
Koşmaktan yoruldum.Durdum, geriye dönüp baktım.
Kendimi epeyce emniyete aldığıma kanaatım hasıl oldu ki nihayet sere serpile tarlanın orta yerinde epeyce dinlendim. Sonrasında tarlanın epey uzağında oynayan aşağı mahallenin çocuklarının yanına gittim. Bu arada da bu musibetten yani dayak yemeden nasıl sıyrılacağımın hesaplarını
yapıyorum sürekli. Nihayet kendime göre müthiş bir formül bularak dehşet bir neşeye büründüm.
Kendimce planım on numaraydı.
Ben kendimi bildim bileli kasık fıtığı sıkıntım vardı. Seyrekte olsa ara sıra şişkinlik yapardı. Sağdan soldan anama bu çocuğu çok yormayın, ağır yük taşımasın çok koşmasın vs.vs. demişler anamda bana bunları sürekli tembihlerdi.
Çok koşma falan gibisinden.
Çocukların yanına gittim, evdende epey uzaklaşmışım. Hasan dede dağı vardı, Taa onun eteklerindeyim. Okuldan bizim ön sırada oturan bir erkek çocuğa yanaştım ve fıtığımın çıktığını benimde çok şiddetle ağladığımı gidip anama haber vermesini istedim ama oğlan yemedi. Asla razı edemedim. Veresiye rüşvet vaad ettim yine olmadı. Ya ben ne yapsam ne etsem derken. ne göreyim Rahmetli babama çok hürmet eden, saygı duyan hemo dayının hanımı benim yaşlarda ki kızı ile bize taraf geliyorlar. Vay sizi bana ALLAH gönderdi.
Aman da aman attım kendimi yere bir
çırpınmalar, ağlamalar, kadıncağızda bir panik oldu ki; koşa koşa geldi beni görüp tanıdı. Hemde İbrahim efemin oğlu İsmail Hakkı bu.
Aman ne yapam ne edem...!!!
Ben istediğim panik halini yakaladım yaa.!!!
Aman yenge çabuk anama haber gönder desinler ki İsmail Hakkı nın fıtığı çooook çıkmış çabuk yetişin.
Kız hemen fırladı ok gibi. Bende kızın kulaklarında sesim eyicene yer etsin de panik olsun ve inşaAllah anamı da inandırsın diye nasıl ağlıyorum.
Derken epey bir zaman geçti.

Ne göreyim Zülgani abim panik içinde koşarak bize doğru gelmiyor mu. Eyvahhh bu hesapta yoktu. Nereden çıktı bu hafiz ağabeyim.
Artık iş çığırından çıktı ya..!
(Hafiz  Zülgani abim dayımın oğlu ve Erzurumda kurşunlu medresesinde ilmi tedrisatını devam ettiriyordu.)
Ara sıra bizide ziyarete köye gelirdi. Babamla da eğitiminin galiba bazı bölümlerini tekrar falan mı ne yaparlardı.
Sonradan hafiz abim anlatıyor. Erzurumdan gelmiş eve daha yeni girmiş ki.. Bir kız bin bir havarlarla benim şivan haberimi ulaştırmış.
Kız anlatmış, anam çok sakin dinlemiş. Tamam demiş kızı geri göndermiş. Umursamaz bir halde gıyabımda beni eline geçirse paralayacaklarla söylenip duruyormuş. Hafiz abimde ise dehşet bir endişe ve panik halinde olayı öğrenerek heyecanla nerededir gideyim getireyim telaşesinde.
Anam da ise çıt yok.. Çok sakin ve
bir o kadar da umursamaz durumda. Hatta hafiz; dur, sakin ol, inanma sen ona. Onun derdini ben biliyorum falan
demişse de Hafiz abim dayanamamış dışarı fırlayarak kıza ulaşıp nerede olduğumu öğrenerek başlamış benim
istikametime doğru koşmaya.
Hafiz abim bana ulaştı nihayet.
Eee.. ben de dururmuyum ağlamalar inlemeler. Canım abim de ise bir panik bir panik.
Beni sırtladığı gibi gerisin geri başladı eve doğru yolculuk.. Anamı tanıyorum yaa. hep aklımda acaba ben bunu
anama yutturup bu işten sıyrılabilirmiyim.Tek düşüncem bu.

Canım babam mı? O gerçek bir melekti sahiden. dehşet sakin bir zattı. Yani babam tarafından hiç mi hiç tehlike yok.
Ahhh. canım anacığım ahhh.. galiba benim hakkımdan sadece sen gelebiliyordun.
Bütün savaşım seninleydi sanırım.:-))))

Hafiz abim beni hem sırtında taşıyor hemde rahatlatmak için ne diller döküyordu.
Ahhh bir bile bilseki İsmail Hakkı ile Anasının (anam,onun bibisi/halası) arasındaki savaşın tam orta yerinde kala kaldığını.
Ahh. gerçekten aklıma geldiğinde –yani şuurlanıp insaflı olmanın idrakini kavradıktan sonra- vay ben nasıl insafsızca bir plan yapıp da o adamcağıza bu eziyeti yaşatmışım diye hayıflanıp durduğum olmuştur.

Kat edilen yolu anlatayımda sizde bana, kendine niye bu kadar az kızıyorsun deyiverin.
Çok büyük bir tarlanın içinden eve doğru geliyoruz ve o tarlanın toprağı henüz daha yeni sapanla aktarılmış.(Herk edilmiş derler)  yani yüzlerce metre yol çakırlı çukurlu hemde çok hatırı sayılır derinlikte olur ve bu çukurluklarda öyle düzgün adım atılamaz, bata çıka yürünür ancak.

Biz eve yaklaştıkca bende heyecan dorukta. Anam ahhh keşke bir yutsada bu durumuma gerçekten bir inansa.
Tamamdır benim zaferim o zaman .
Hafiz abim kan ter içinde evin arka bahçe kapısı (Hasandede dağı) tarafına yaklaşıyor hemde bizi bekleyen anamı da teselli ediyor. Bibi (Hala) korkma..! sakın korkma..! İsmail Hakkı çok kötü değil deyip duruyor. Epey yaklaştık.
Tek derdim anamın gerçek tepkisini algılayabilmek. Sesleri işitme mesafesine kadar gelmiştik ki.....
-Olaaa Hafiz o persini möhkem tutt, sakın kaçmasına izin verme demez mi! Hemen yine ekledi bana hitaben.
--Sennn hele bir gelll. O gızı per perişan et. Ondan sonrada fıtığım çıktı haaa.
-Gel bak fıtık nasıl çıkarmış gösterecem sana demez mi…

Bunu duyar duymaz. Tazı gibi hafiz abimin sırtından yere bir zıplayıp atladım ki… kim tutar beni.
Gerisin geri geldiğimiz tarafa doğru nasıl kaçıyorummmm.
Amannn ALLAH’ım düşünsenize Hafiz abimin halet-i ruhiyesini.
Sonradan kendisi anlatıyor. ‘’İlk şoku atlattıktan sonra İsmail Hakkı’nın nasıl bir oyununa geldiğini anlamış. Neye
yansın, çok şükür ki hiç değilse hasta falan değilmiş deyip hamd-ü senâlar da mı bulunsun, yoksa terin gerçekten tabanına kadar indiğine mi yansın,
bir parça oğlan tarafındannn....!!!
Yıllar sonra bu olay aklıma geldikçe ; kendi kendime diyorum oğlum Zülgani bu bir seraptı-hayâldi.
Zaten olamaz böyle bir şey. Hayır mümkün değil olamaz.
Bu oğlan kıvranıp duruyordu. Ben onu
taşırken fazla sarsıp canının acımasını artırmayayım diye pata küte çakır-çukur yolda hendeze ile aman sancısını artirmayayım diye yüzlerce metre taşıdım. Hayır olamaz bu...!!! mutlaka hayâl, asla gerçek olamaz..

Anam da;
-Ömrü uzun, ben sana demedim mi dur gitme. Bu persin ben onu dövmeyeyim diye kimbilir yine ne şivanlar koparacak..
-- Ama bibi o yerde yatıp sancıdan kıvrandığını bir görseydin....
Canım Hafiz abim, anamın benden neler çektiğini bir bilseydin....

Rabbimden yüreğim dolu dolu cümle geçmişlerimize ve bilhassa gözüm nuru canım hafiz ağabeyim’e gani gani
Rahmetler diliyor, dileniyorum.
Elfü Elfi Aminnnler...Aminnnler..


Yorumlar

Popüler Yayınlar