Köprüköy- 1964~1970
Yaz Tatillerindeki Köyümüz.
Sebehe ezemler/teyzem çoluk çocuk yaz tatili münasebetiyle köye gelirlerdi.(Bu tatillerde gelmelerini sabırsızlıklarla beklemelere bayılırdım.
Ezem gelirken hediye olarak anama yeni piyasaya çıkmış plastik saplı çok süslü bir bıçak getirmişti.
Allah-u Âlem müthiş memnun olmuştu anam.. Tahta saplı bıcakları kullanmaktan bıkmış olmalı. yada plastik sap kalıptan dökme olduğu için kullanması çok daha kolay ve rahat olmalıydı.Ee birde yeni icad edilmiş bir malzeme.
Birde gençler, belki inanmakta zorlanacaksınız ama yinede yazayım. Ezemlere gelmeden haberler salardık, gekirken çokca somun getirin.(şeher ekmeği, sizin bildiğiniz fırın ekmeği) o zaman bu sonunlar nasıl bir kokardı ki. İnanılmaz harika güzel kokarlardı. Daha da ilginç olanını yazayım. Ben bu şeher somununu bizim köy lavaş ekmeğinin arasına koyar öyle yerdim. Çok hoşuma giderdi. Sanki ekmeğin arasına çikolata sürmek gibi yani.
Neyse hikayemize dönelim.
Bu bıçaklar bizimde ilgimizi çekmiyor değil hani. Galiba sapan yapacağız. Halidle ikimiz birlikteyiz. Bıçağa ihtiyacımız var.
Bıçağı evden hangimiz arakladık hatırlayamıyorum ama. Çıktık bacaya. Bizim kapalı alan yerleşkemiz epeyce
fazlaydı. Merdivenden çıkıp taya dediğimiz ot yığını/kümesinin en kuytu köşesine çekilerek bıcağı sırayla kullanarak sapanın çatalını yontmaya başladık. Eee o narin bıçak, onca eziyete dayanıp katlanır mı. Bir müddet sonra mini bir budağı galiba keseyim derken bıçak sap dibinden kopmasın mı...!!
-Ya böyle bir şey olamaz herhalde..! İkimizde aynı anda sanki alttan af buyurun popolarımıza hatırı sayılır bir
çuvaldız batırılmış gibi belkide acı ile öyle bir fırladık ki havaya. Eyvahhh ki ne eyvahhh.
İlk şok ve panik geçtikten sonra bu işi nasıl ört bas ederizin gailesi sardı tüm benliklerimizi.
Ama çok şükür Rabbime ki bıcağı arakladığımızı ikimizden başka gören bilen yoktu.
Tamiri mümkün değil. Ee geriye ne kalıyor, hemen bıçağı yok etmek. Onu nasıl yapacağız. Kendi aramızda
tartışıyoruz nereye gömelim diye. Bacadan inmek için merdivene yöneldik ki hangimiz teklif ettiyse ya gelin bu merdiveni biraz kaldırıp bacaya denk gelen basamağın altını kazalım oraya gömelim.Kimse bilmez dedik ve gömdük.
Ama içimiz bir türlü rahat etmedi. O nasıl korkmuşluk içindeyiz ki. Çıktık tekrar aldık oradan fırladık bizim eve
tahminen 500-700 metre uzaklıkta bir tepe vardı onun da bize en uzak kuytu bir yerine kadar giderek bir kayanın
altını oyarak gömdük zavallı bıçağı. Ve dünyanın en masum iki efendisi normal hayatımıza dönüverdik.
‘’Ah zavallı Emine ile Hatice’’ epey bir müddet hep zan altında kaldılar. Zavallılar ağladılar, sızladılar yeminler
ettiler. Heyhat kii o güzelim bıçağın başına bir kaza geldiki baksana ortalarda yok, yoook.
Eee ev malzemesi olduğuna göre kimin sorumluluğunda bu kap kaçak. Tabii ki kızların. Kimbilir bulaşıkları pungarda (çeşmede) hanginiz yıkarken…! Kırdınız,  yada suya akıttınız kayboldu gitti.
Bizler mii. Ne olmuş bize dünyanın en masum iki oğlanlarıyız.
Heyy kızlar; vesile olsun helallik alalım sizlerden. Ne dersiniz?
Sizi çoook ama çok öpüyoruz.

Yorumlar

Popüler Yayınlar