DÖLLEK ​–1972
Muhterem Dayım Hacı Said Efendi ile:

Ortaokul yıllarımdayım.Yaz tatili henüz yeni başlamış. Muhterem Babamın vefatının da ilk yıllarındayız. Anam da
bana acımı az hissetirmeye çalışıyordu.
Bunu bende algılayabiliyordum az çok..Oldukça çok nazlanmalarıma
sabrediyordu çünkü. Tamda bu esnada canım Dayım imdadıma yetişircesine günübirlik Erzuruma gelmiş, hemen
köye dönecek, bizede hal hatır için bir uğrayıvermiş.Hasad zamanı ki dayımı tutana aşk olsun.Rahmetli müthiş hareketli, çalışkan bir karekter sahibi idi.
Tutturdum bende dayımla gideceğim.diye. Yeri göğü inletiyorum illa da gidecem de gidecem.
Eli boş gidilir mi? Benim zaten o gibi ayrıntılı davranmalar aklıma gelemezdi bile.
Hem bunları algılama yaşında da değildim.Hem algılasam da beni hiçbir gerekçe dayımla birlikte köye gitmeme mani olamazdı.
Dayım, ya bacı niye bırakmıyorsun dedikçe, Eee kardeşi de olsa sonuçta Örf/adet falan var.Dayıma da asıl izin vermek istememe gerekçesini de tam söyleyemiyor. Bu oğlanı ben nasıl eli boş göndereyim de diyemiyormuş meğerse.
Nihayet benle baş edemeyeceğini anladı.
Dayıma:
-Said,- gurban olim mahallebaşında bizim köylü Hacı Yahya Efendinin bir
eniştesi-damadı- var Zeki efendi.(Yıllar sonra Kaderi İlâhi nin tecellisi ile bizim Osman’ın -Osman Kurt- Kayın
pederi oldu bu hacı Zeki ağabeyi.Bende çok severdim rahmetliyi. Gerçekten adam gibi adam dı)
-Dayım evet bende tanırım dedi anama-
-Giderken ona uğrayın bizim onda veresiye hesabımız var. Bari bir şeyler
alında bu oğlan eli boş gelmemiş olsun.
-Dayım; tamam,tamam bacı sen şunu en başından söylesene.
Dayım anlamıştı anamın beni niye ısrarla göndermek istemediğini.
Neyse ben, hoplaya zıplaya dayımın elinden tuttuğum gibi yallah daha durulur mu. Bekle Döllek, İsmail Hakkı sana geliyor...!
Dayım, bir çok şey aldı ama bende bilirdim o dükkanı Zeki abinin bakkalına hiç uğramadı.
Bindik Horasan minibüsüne düştük yola. Şimdi iyi okuyun lütfen de asıl anlatmak istediğim bölümü içinize sindirin gençler.
Atalarınız neler neler yaşamışlar.(atalarınız ben olmuyorum, dayım) 
Bana bile şimdi sanki masal gibi geliyor. Halbuki kanımıza canımıza kadar bu anlatacaklarımızı yaşamıştık. Ben nekii ya!. Bu yaşamıştık kelimesini kendi adıma küstahlık saydım. Ben neyim ya. Asıl yaşayanların yanında. Değiştirdim.Atalarımız neler yaşamıştı neler. Ben,yaşayacaklarımızdan habersiz kendi adıma köye gidiyorum yaa. Bundan muhteşem daha ne olabilrdi ki.!
Minibüs durdu. Dayım haydı kalk dedi geldik. İndik aşağı. İyi de deli düzün ortasındayız. Nedir ne oluyoruz derken
dayım, Oho küçük efendi, daha bir de yüreyeceğiz. Öyle kolay mı bizim köye gelmek. Olsun yürümekte ne ki bana.
Yeterki köye gidelim. Epeyce yürüdük. Ve nihayet ağzımın açıkta kaldığı nefes almaktan korktuğum bir yol ayrımına
geldik. Dayı yol bitti. Karşımızda çılgın gibi akan bir su varki. Bu ne Yaa.!
(Aras nehrinin bağlantı kollarından
birisi de bizim hudutlar içinden geçiyordu.)
Dayım, bak küçük efendi şimdi ben seni omuzlarıma alıp bu nehirden karşıya beraber geçeceğiz.
Sen var ya çok erkek adamsın da. işte yok bilmem kim senin kadar herif olamadı da. Dayım sözüm ona bana cesaret veriyor.
Sanırım betim benzim ne kadar solmuş ki dayım sanki başına gelecekleri hissedercesine kendince önlem alıyor.
Ya bende her şey koptu. Bir suya bir dayıma baka baka öyle bir ağladım kii. O neydi öyle.Nasıl tepki vermişim ki. Hafsalam galiba alamadı benim o sudan dayımın sırtında selametle geçeceğimi.
Bana göre hayır… hayır bu nasıl olur? Derken tabana kuvvet cedaha doğru (Cedah:bölünmüş karayolu anlamında kullanırdı,asfalt) başladım koşmaya.
Canım dayım herhalde bin pişman olmuştur beni getirdiğine.
Hem koşuyor hemde ara ara dönüp dayıma bakıyorum.
Dayım sırtındaki eşyaları koydu yere başladı bana doğru koşmaya. Maraton başladı. Havada nerede ise kararmak
üzere. Derken dayım bana yetişti. Dövemiyor da. Eee nede olsa Hacı Efesinin emanetiydik.(Babamı çok ama çok sever sayardı.Eniştesi olmasından çok daha öte duygular beslerdi babama)
İş gerçekten çok uzunda, nihayet dayım öpe okşaya bin bir yeminler güvenceler vere vere. Hatta, ya sen, bizim Murat
ın, Muhammedin benim boynuma binerek bu sudan güle oynaya geçtiğini bilmiyormusun? Onlar senden de küçükler, ya duysalar senin korktuğunu.
Yaa. dayı onlar geçtiler mi...!!!
Ya geçmezler mi. falan yapmazlarmı. Sen var ya şimdi geçmezsen. Ya onlar duysalar sana nasıl gülerler.
Derken dayım beni can damarımdan vurdu. Razı oldum ama kedi yavrusu gibi tir tir titriyorum. Ben hep kendimi
düşünüyordumda. Ya dayımın o sudan eşyalar, ben ve kendi…!!
Yok yaa bu olamaz..
Dayım o esnada sanırım benim gözümde nasıl abideleşti ki.
Yani düşünüyordum ki bu sudan selametle geçmek nasıl
mümkün olur ki.
Pantolonlarımızı çıkardık. Eşyaları askılı hale getirdi. Önce onları boynuna astı.
Sonra beni aldı omuzlarına. Öyle titriyordum ki hemde zangır zangır. Dayımı düşünsenize ne durumda. Hem beni cesaretlendiriyor habire, hemde suda dengesini koruyor, belkide kimbilir ne endişeler içinde bu işi selametle nihayetlendirme aceleciliğindeydi. Suyun orta yeri en derin yeri. Alt zemin kaygan. Canım dayım dengesini korumak, düşmemek için ne eforlar sarf ediyordu. Zaten Allah korusun bir ayağı kaysa düşsek hiç sanmıyorum ki kurtulabilelim. Allah-uâlem.
Ve nihayet Elhamdülillah karşı kıyıya ulaştık. Dayım da müthiş rahatlama. Bir insanın dinlenmek için vücudunu
salıvermesi ancak bu kadar olurdu.
Bu kesin yani. Dayım karşıya geçer geçmez nasıl bir kendini toprağın üzerine bırakıverdi ki. Kim bilir ne dehşet duyguları yaşar haldeydi.
Belki on dakika önce iki canın can pazarı sorumluluğu ile dehşet bir streste iken şimdi onun tam zıddı yüz seksen derecelik rahatlama, emniyette olma duygularını yaşamak. Bütün bu olup bitenlere şahit olan ben bile anlatamıyorum ki.
İfade edebilmekten bile acizim onun yaşadıklarını anlatmaya.
Köye, tamamen hava kararmış bir ortamda vardık. Kıyafetler değiştirilip yemekler yendi. Herkesin hazır olduğu
esnada dayım; Şanise ablama (Dayımın hanımı) aynen şu şekilde sesleniverdi;
‘’Şanise, hele o İsmail Hakkının aldığı
ikramlardan getirin bakalım ki neler neler almış bir görelim.’’
Hey gidi günler hey. Halbuki benimle ne alakası vardı alınanların. Tamamını kendisi almış, anamın söylediği Zeki abinin bakkalının önünden bile geçmemişti. Allah ebeden razı olsun.
Bu inceliği beni nasıl rahatlatmış, nasılda ziyadesiyle çok mutlu etmişti.

Makamın Âl-i, Mekanin Firdevs olsun İnşaAllah Dayıcığım.

Yorumlar

Popüler Yayınlar