EVREN PAŞANIN YAVERİ...!
Kimin ah'ı kimde kalmış ki be hey Allahın Kulu "Abdullah" bey....!!!!
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
1960 yılında, rahmetli Adnan Menderesin asıldığı günlerde Ankarada Genel Kurmay Başkanlığında sivil memur kadrosundan görevine başladı Abdullah bey.
~Liseyi bitir, askere gitmeden ben seni memuriyete başlatayım demişti babasın amca oğlu Yarbay Asım ağabeyisi. Sözünde de durdu.
Abdullah hem memuriyetine devam edecek hemde askerliğini de yazıcı olarak yapacak. Yani iki vazifeyi aynı anda yaparak hem memuriyetini hemde askerlik vazifesini yürütecekti.
Mis gibi de oldu.
Yarbay amcası Asım beyin yeğeni sıfatıyla birde yüksek rütbeli kayınbabası oldu Abdullah beyin.
75'li yıllara gelindiğinde, çok göz doldurdu, müthiş bir başarı yakaladı ki ta Kenan Evrene kadar ulaştı sadakati ve çalışma azmi.
Ve hak ettiğine kavuştu genç Abdullah bey. Evren paşanın beyin takımının kadrosuna girmeyi başarmakla kalmadı birde canlı kozmik odası oldu. 13 kişiydiler. Sırları kendilerinden dahi saklamaya yemin ettiler ve hatta nokta kadar yanlış yaptıkları zaman öldürülmelerine muafakatnâme bile imzaladılar. O kadar ki ölümüne bir vazifeyi üstlenmeye razı olmuş oldular.
Çok, pek çok sırlarla doldu taştılar.
Kral oldular, hele ki 1980 ihtilalinden sonra. Pehh Abdullah bey ola ki bir memura yada ne bileyim bir mahlukata tenezzül edip selam verecek olsa vayyy anam vayy herkes o selam verilen o mubarek memur insana gıpta ile baka kalırlardı. Neredeyse gidip karşısına dikilip; bak unutmayasın haaa. Abdullah beyin selam verdiği be mubarek insan, sende beni tanıyorsun. Gözün sevem beni tanıdığını sakın unutmayasın.
O dereceydi Abdullah beyin tesiri, itibarı.
~Kızım bana Karayolları Genel Müdürünü bağla..
~Oğlum bana İstanbul Valisini bağla.
~Evladım Emniyet Genel Müdürüne söyle bu gün bana gelsin.
Abdullah bey bu kadardı yani.
13 Kişiydiler ya..Hepsi birer Abdullah bey'diler.
Abdullah beyin aldığı hediyeleri saymak ne mümkün. Hele yeni yıl hediyeleri var ya...O altında çalışan memurlar bayram ederdi adeta.
Zaten Abdullah bey öyle ufak tefek hediyelere yan dönüp bakmazdı bile.
Bir seferinde, bir iş adamı Abdullah beyin üniversitede okuyan kızına bir otomobil hediye etme arzusunu kabul ettirmek için kaç ricacı göndermişti de zar zor Abdullah beyden;
~Tamam haydi hediye etsin bakalım onayını alabilmişti.
Bir tanede güzel bir daire ardı sıra.
Vee bilmem nerenin ihalesi çukka cepte.
~Kızım Karayolları Genel Müdürünü bağla bakalım.
~Alooo Falan yerdeki falan ihale falan şirkete.
~Emriniz başım üstüne efendim.
Hepsi bu kadarcık.
1985 lere kadar şöyle böyle Evren Paşanın gölgesinde tutundular ama, içlerini de kurtlar kemirmeye başladı.
Emekliliğini istemeye hazırlanırken, bir fısıltı duydu.
Evren Paşanın kozmik oda takımının başına bir bela hazırlanıyor. Ama kim tarafından ve ne zaman...????
Bu yok edilme, imha edilme işini muhtemelen Evren paşanın beynine sokan birileri olmuştu.
Ya işkencelere dayanamaz konuşursalar..!!! En iyisi karşı taraf (siyasi irade) ele geçirmeden toplu olarak infazlarını yapıp silip süpürmek.
Hiç değilse bu 13 kişiyle ilgili kafamız rahat olur denilmiştir mutlaka.
Bu fısıltıyı duyar duymaz, Abdullah bey, bu işe kesin gözüyle bakmaya başladı. Karargahın bu 13 kişiyi kesin imha edecek fikrini kabul ederek kendimi nasıl kaybettirebilirimin çarelerini aramaya başladı.
Çareyi, hani şu tenezzülen selam verdikleri arasından bir biçare memur; talih kuşu başıma kondu fettanlığı ile Abdullah beyin kulağına fısıldayıverir.
~13'nüzü de infaz edecekler. Bu kesinleşti bilesin. Ne etsen kurtulamazsın. Sürekli takip ediliyorsunuz. Normal hayat akışının dışında farklı bir hareketinizde anında indirileceksiniz. Ailende dahil.
Karagahın, önümüzdeki iki hafta içinde, güya seni gizlemek ve izini kaybettirmek maksadı bahane edilerek gönderecekleri yere giderken yolda topunuzu imha edecekler.
~Bu beladan burnun kanamadan sıyrılmanın anahtarı da bende.
~Şimdiye kadar ki hayatının tamamının izini silip, yep yeni bir kimlikle yeni bir hayata başlamanın formulü bende.
~Karşılığında ne istersin peki...?
İşte işin en zevkli ve en can alıcı an'ını yaşamak üzerisin diye içinden geçirdi gariban görünümlü memur bey.
Abdullah beyin emir ve talimatlarıyla verilmiş olan ihaleler yani kişisel nüfuzunu kullanma sonucu elde ettiği bütün büyük balıkların tam listesini uzattı kendisine küçücük gariban memur bey.
Adam, yememiş içmemiş, sabah akşam Abdullah beyin "Alnının Teri" ile kazandığı bütün o göz dolduran servetinin adeta envarterini tutuvermiş.
Yok bile yok..Neler var neler. Kızının o masum arabacağı bile var listede.
Tapu kaydındaki daireler, ticarethaneler, arsalar, arabalar ne varsa bir günde el değiştiri verdi canından aziz sandığı birikimleri, servetleri.
Bilmem kaç yılda biriktirdikleri sadece bir tek can korkusu yüzünden buhar olup uçuverdi.
Gariban memur bey, hayatının vurgununu yaptı ki hemde o koskoca dev Abdullah beyi ayağının altında ezeceği bir fare kıvamana getirerek.
Gerçektende bir hafta sonra Abdullah bey ve diğer 12 arkadaşı çok gizli bir toplantıya çağrılarak o küçücük memurun söylediklerinin aynıları kendilerine söylenerek herkese, aile bireyleriyle birlikte yeni isimlerle yeni kimlikler çıkarılarak her aileyi Ülkenin çok farklı bölgelerinde yeni yaşamlarına başlatılarak buradaki varlıklarını unutturacak bir plan dahilinde Ankaradan gönderilecekleri bilgisi paylaşıldı kendileriyle.
Bir hafta içinde herkese kendi istediği yeni isimlerle kimlikleri çıkartılarak teslim edildi.
Yolculuk içinde talimat beklemeleri emredildi.
Küçücük memur beyin, Abdullah beye verdiği talimatlar tam burada devreye giriyor.
Yeni isim ve soyisimleri hiç kimseyle paylaşılmayacak. Karargaha da yeni kimliklerdeki isimlerinin yerine hiç olmayan başka uyduruk isim ve soyisimler verilecek.
Bu gariban memur beyde, takip defterine, "kimlik bilgi formu" teslim alındı kaydını geçecek.
Abdullah bey ve ailesi, Ülkenin hangi adresine gitmek üzere yönlendirilecekse o adresin çok zıddı bir yöne gidecekler. Plan buydu.
Ailece infaz edilmekten kurtulmaları, ancak bu planı uygulayabilirseler mümkün olcak diye sıkıca tembihledi. Abdullah beyi soyup soğana çeviren o küçük memur bey sonrada ortadan külliyen kayboluverdi.
Ne kadar acı...Yıllarca uğraştı, çırpındı, o kadar taklalar attı ve nüfuzunu kullanarak biriktirdeklerinin cümlesini kendi elleriyle tutup veri verdi.
Devri zamanında yüzüne bile bakmaya tenezzül etmediği bir memurcuğa...!!!!
Belki 15-20 yılda biriktirdikleri 1 günde avucunun içinden göz göre göre kendi rızasıyla kaydı gitti.
Evet memur haklıydı ve planı da tuttu.
Karargaha hiç olmayan uyduruk isimli listesi vermeyi başarmış, verilen adresin tam tersi bir bölgeye de gidilerek yolda gerçekleştirilmesi planlanan toplu infazdan da kurtulmuş oldular.
(Karargahın amacı, bu çok özel aileleri Ankaradan uzakşaştırarak kuytu yerlerde bu imha işini sesez sedasız halletmekti.)
Ama Abdullah bey, bundan sonraki hayatında ne kendi gerçek kimliği ile emekliliğini isteyebildi, nede haksız yere kazandığı serveti elinde kalabildi.
Neyse ki hanımının sarıp sakladığı beş on bilezikle küçük bir kasabada altı dükkan üstü ev bir yer denk geldi kiraladılarda o dükkanada bir bakkal açarak iaşesini kazanmanın yolunu böylece bulabildiler.
Ama asıl derdin büyüğü; meğerse beyninde, vicdanında ve ruhunda hapsedilmiş bir halde öylecek susturulup duruyormuş.
Abdullah bey, bundan sonra öyle acılar yaşayacak ki..Keşke o planın kurbanı olsaydımda benide infaz ediverselerdi diyecek kadar ızdıraplar içinde inleyecek ve inleyecek.
Sahi kimin ahı kimde kalır....Nerede görülmüş.
Bir acıda şu oldu aile için.
Yeni kimliklerine göre ailenin dört üyeside zır cahil birer birey oldular.
İlk okul mezunu bile değiller. Yeni sicil defterlerinde sadece ad ve soyad ve doğum tarihleriyle birde nesli tamamen kesilmiş bir ailenin kütük numaraları ve memleket isimleri var. Hatta o kütükte kayıtları görülen memleketi hiç birisi gidip görmemiş bile.
Sadece daha önceden o ilin ismini duymuşlar o kadar.
Halbu ki kız, hukuk fakültesi son sınıfta, oğlan Makina mühendisliği birinci sınıfında okuyorlardı.
Ama şimdi hepsi cahil oğlu cahil oluverdiler bir gecede.
Hayat ne kadar sürprizler yaşatıyor insanoğluna.
Sen neler tasarlayıp, gelecek için neler planlıyorsun, ama hayat sana.....!!!
Abdullah beyin oğlu, bir gün bakkalı kapatıp üst kata kahvaltıya çıktı, biraz sonra zil çalınca hızlıca ahşaptan yapılmış balkona fırladı ki gelen müşteriyi görüp konuşa. Gencin o hızlı hamlesine dayanamayan ahşap balkon korkuluğu sarkma sonucu vucunun ağırlığıyla aşağıya doğru koptu gitti.
Tazecik gencin omiriliği kırıldığı için felç oldu. Ve annenin ızdırab dolu günleri başladı.
Kızı da çok alımlı, çıtı pıtı güzel bir şehirli kızı ya, bakkala gelen bir genç köylüye bir sefer şuh bir bakış atma gafletinde bulunduğu için gencin deli divane olmasının kapısını bilmeden aralayıverdi. Kız sandı ki şehirdeki cinsiyetleri birbirine karışmış diskotek arladaşları gibi buraların gençleride...
Oğlan deli divane oldu. Her gün bakklada. Hemde köyden gelmekte. Allahdan durumları iyiceydi de satın alacak bir şeyler bulabiliyordu.
Derken o genç bir akşam üstü kızı bakkaldan kaptığı gibi aldı götürdü kendi besi çiftliklerine. Çiftlik yerleşim birimlerinden uzakça kendi başına tenha bir yerde diye orada üç beş gün kalır sonra kızı alır evimize götürürüm diye planlamıştı.
Çiflikteki çoban, kızı görür görmez aklı başından gitti, beyni bulandı, nefsi şahlandı derken ağasının oğlundan kızı kaptı aldı. Bu benim karım olacak. Yok sen kimsin, nesin derken oğlanı perişan döverek kızıda arabasını da aldığı gibi çekti gitti çiftlikten.
Acı üstüne acı. Abdullah bey, kızının bir köylü tarafından kaçırılmasına üzülmekten bin kere vaz geçti. Kızın o gençten de başka birisi tarafından el konularak kaçırıldığını öğrendikten sonra.
Polise, jandarmaya da gidemiyor, ya gerçek kimliğimiz ortaya çıkar korkusuyla.
Gözünden bile sakındığı kızı, 1988 yılının ocak ayında ikinci çocuğunun doğumu için yaşadığı köyden kızakla sağlıkocağına getirildiğinde bir fırsatını bularak hemşireye halini anlatmayı başardıda, hemşire hanımda babası gilin yaşadığı kasabanın sağlık ocağından birisine ulaşmayı başarıp kızın adresinin ailesine verilmesi sağlanmış oldu. Ana evden ayrılamıyor oğlu yatalak; baba bakkalı kapatıp gitse elinden ne gelecek. Yada başına kim bilir ne işler açılacak. Kaba kuvvetle kızını alacak durumda değil, gidip jandarmaya durumunu anlatması lazım, ona da geeçek kimliğim ortaya çıkarsa korkusu hakim.
Ve yıllarca ne o zavallı kız ailesine gelebiliyor nede ailesi yavrucaklarına gidebiliyorlar.
Abdullah bey cidden cesaret edebilse çoktaan intihar etmişti bile. Ama işte.
Can bu.
Kızıyla birbirlerine kavuşamama acısı yüreğini sızlattığı bir anda geçmişte yaşadığı bir olay aklına geldi de ilim ilim irlikdi Abdullah bey.
80 İhtilali daha yeni olmuş, tutuklananlar, işkenceye maruz kalanlar, ağlayanlar, acıyla feryat edenler derken bir gün bu Abdullah beyi bir subay arayarak genç bir hanım çok ısrarla sizinle görüşmek istiyor. Dayanılacak gibi değil, göndersem bir dinleseniz.
Derken genç kadın perişan bir durumda; kocamı dün gece evden alıp götürdü askerler.
Kocam falanca alayda terzi. Bizim daha 6 gün oldu düğünümüz olalı. Güya kocam 10 Eylülde çalıştığı alaydan birisine Cuma günü darbe olacak (12 Eylül Cuma günü darbe olmuştu) tanıdığın milletvekili varsa haber versek diyerek muhbircilik yapmışmış.
Ama biz, 6 Eylülde memleketimizdeydik. 11 Eylül Perşembe günü de Ankaraya geldik. Kocam nasıl olurda 10 Eylülde hemde işyerinde iken bu muhbirciliği yapmış olur. Arayın efendim vazife yaptığı alayı. Kocam tam 1 Eylülde senelik iznine ayrılmıştı.
Abdullah bey dinlemekten sıkılmış, kafasıda karışmıştı zaten. Amaann dedi şimdi başıma iş açmayayım, kadın çok mantıklı konuşuyor ama boş ver, kim uğraşacak düşünceleriyle kadınıda kendin uzaklaştırmak için çok sertçe memurlarından birisine seslenerek bu kadını alın benim başımdan diye emir verdi.
Kadın içi yana yana..
~Bakın efendim, sadece oturduğunuz yerden bir telefon açacaksınız kocamın işyerine ve hakikati öğreneceksiniz. Yalvarıyorum. Kocamı şikayet edip iftira atttılar yemin ederim n'olur lütfen. Ben Ankaraya daha 4 gün oldu geleli. Şimdi çıksam evimi bile gidip bulamam. Çok çaresizim.
Abdullah bey duvar oldu.
Ama o genç gelin, sürüklenerek çıkarılırken şöyle demişti.
İşte şimdi o beddua kullarında çınlamaya başladı.
~Efendi..Efendi..Dilerim Rabbimden hayatında öyle çok çaresizlikler yaşa ki çekeceğin acılar benim acılarımdan kat kat fazla olsun.
Abdullah bey...Ahhh..Abdullah bey....!
90'lı Yıllara gelindiğinde caminin imamıyla kurduğu ahbaplık neticesinde namaza başlayarak acıları kabuk bağlamaya başladı da oda nihayet nefes alabildiğini hissedebildi.
Sahiden kimin ahı kimde kalmış ki...!!!
Not: İronileştirilmiş (hicv edilmiş) bir hikayedir.
Yorumlar
Yorum Gönder