BOĞAZ İÇİ'Lİ  DİLRUBA HANIM Tamda Ramazan-ı Şerifin ârefesinde  Dilruba, orta anadolu küçük bir kasabada yaşayan lise öğrencisi bir kız çocuğuydu. 1977 yılında son sınıf öğrencisiydi ve Üniversiteye sınavlarına   hazırlanıyordu. Babası da ekmek fırınında çalışan bir işçiydi.  Kasabalarına komşu bir başka kasabanın belediye başkanıyla kendi başkanları bir iddiaya girmişlerdi.  Bu yıl üniversite imtihanlarında kimin kasabası üniversiteyi kazanırsa yada daha çok sayıda kazanırsa o kasabaya diğer kasaba belediyesi bir iş makinası ödül olarak alıp hediye edecek.  Amme hizmeti.  Dilrubanın kasabasının belediye başkanı, neredeyse her hafta bu iddiayı hoperlörden seslendirerek imtihana girecek öğrencilere hem hatırlatıyor, hemde üniversiteyi kazanan öğrencilerin bütün masrafları belediye tarafından karşılanacak vaadlerinde bulunuyordu.  Çok hoş ve tatlı bir heyecan bütün kasabayı sarmıştı. Halk, iş makinası hediyesinden bayağı etkilenmişti.  Yani heyecan her hafta artıyor gibiydi.   Nihayet Üniversite ümtihan sonuçları postaya verilmeye başlandı haberi ulaştı her iki kasabaya da.  Başkanlar, kasabalarının postahanelerinin önüne birer nobetçi memur koymuştular. Üniversiteden gönderilmiş bir mektup bizim postaneye geldi mi.. gelecek mii...??  Sınav sonuçlarının dağıtımının 8.gününde memur Hüsnü efendi çığlık çığlığa başkanına müjdeyi uçurdu.  ~Başkanım.. Başkanım.. Fırıncı Ali ustanın kızı Dilruba Harmana Boğaz içi Üniversitesi amblemli bir mektup teskim etti posta dağıtıcı bizim postacıya.   Kızılca kıyamet koptu. Fırlayıp gidip Dilrubayı evden aldılar,  postahaneye ulaştırdılar. Zaten çarşıdaki fırıncı babasına haber verildi. Kasaba kaynayan su gibi kaynadı. Ahali postahanenin önünü hınca hınç doldurdu. Dilruba iadeli taahhütlü mektubunu imza karşılığı postahaneden teslim aldı.  Çıkardılar kızı dışarıya. Kasabanın fotocusu hazır bekliyor. Bir sandalyenin üstüne çıkarılan Dilruba,  besmelelerle başladı zarfı açmaya. Alllahu ekber.  İstanbul Boğaz içi Üniversitesi Elektrik-Elektronik bölümünü kazanmış.  Halk çıldırdı sevinçlerinden.  Belediye başkanı dellenecek sanki.  Kasaba kasaba olalı böyle bir.......!!! Düğün görmemiş yani.  Komşu başkana \"Kara haber\"  çabuk ulaşır. Bir hafta.. Bir hafta daha beklenir ama komşu kasabaya Üniversite logolu hiç bir zarf gelmez.  Dilrubanın kasabasına gıcır gıcır iş makinası gelin arabasından daha süslü ve çılgın kornalar eşliğinde defalarca tur attırılır.  Dilrubaya da çevre köylerden bir koç, iki  kuzu, 7 hindi bir o kadarda tavuk, sepet sepet yumurta hediye getirilir.  Babası Ali ustayı tanımayanlar,  boğaz içini kazanan kızın babası bu mu diye gelip görülmek istenir. Yıl 1978  Dilruba, Boğaziçindeki bölümüne başlar, aklının başından gideceği o kadar çok şeyle baş etmek zorundadır ki.. Vay anam vay.  Dilruba değişir Dila olur. Sol elle yemek yenmelidir. Kot pantolonsuz mu..? Aklından bile geçirme.  Bira içmemde ne demek. Görgüsüz...  Dilrubanın işi çok zor. Ne zoru imkansız gibi. Hele birde o yıllarda sağ-sol kavgaları silahlı yapılıyor ki..Kim kimi vurdu belli değil.  Hani Kenan Evrenin meşhur bir sözü hafızalarımıza kazındı o yıllar için söylediği. \"Her gün, bir sağcılardan, birde solculardan vuruyoruz ki haksızlık olmasın.\" Fazla değil bunu söylediğinden 1.5 yıl sonra 1980 ihtilalini yaparak Ordu hukuk devletinin icrasını sona erdirdi. Ne hikmetse daha o gece bütün anarjik gruplar sus pus olup çıt çıkmaz oldu.Hani şu derin devlet mevzusu yani.  İşte Dilruba böyle bir cehennemin içinde bir tataftan kendini modernize etmek zorunda, bir taraftanda belki hayatında ilk bu kadar yakından gördüğü tabancaların arasında sözüm ona eğitim yapmaya çalışmakta.   Dilanın eğitimleri ara ara ve hatta sık sık inkitaya (durma) uğradığı için bazı sınavları ta Ağustoslara kadar sarkmıştı. Yaz tatiline bile ancak Eylülde kısa bir süre gidebilmişti.  Dila, iki gece üst üste babaannesini rüyasında görmüş, hepsinde de ninesi,  evladım \"hazırlandın mı\"  diye soruyordu. Bir anlam veremedi.  Üçünü günün öğlen zamanında jeton alıp evlerini aradı. Tevafuk babaannesi cevap verdi. Torununun sesini duyar duymaz hemen Dilaya şunu dedi.  ~Ah yavrum, tam zamanında aradın, benimde içim içimi yemekteydi. Bu kız bir arasa da ben ona Ramazan orucan az kaldı,  hani bizim evimizde ailecek banyolarımızı yapıp, yuyup yıkanıyorduk ya,  bu kız şimdi orada acaba yuyup yıkanarak Orucunu güzelcene karşılayabilecek mi...? Dilruba bunu dinler dinlemez rüyasında gördüğü \"hazırlandın mı\"  nın hikmetini şimdi anlamış oldu. ~Aa nineciğim tabi tabii yarın hazırlanacağım. Sahi ne zaman ilk sahur?  Bu Ramazan orucuna, yuyup yıkanarak, bedeni temizleyerek, hazırlanma adeti bir çok yöremizde gelenek haline getirilmiştir. Oruca Bir hafta kala, aman da aman; hamamlar, kaplıcalar dolar taşar. Gündüz hanımlar, akşamdan gece yarılarına kadar da erkekler. Çok neşeli, çok hoş vakitli geçerdi. Şimdi sıcak suyu elde etmek doğal gaz sayesinde kolaylaştığı için bu adet devam etse de tabi eskisi kadar değil.  Dilruba, ninesiyle konuştukran sonra orucu falan unuttu gitti.Bir akşam kaldığı yurttan içeri girdi, kendi odasına çıkarken koridorda kulağına bir ses geldi. ~Yarında gericilerin orocu başlıyormuş. Eyvahh..Bu gece sahura kalkmam lazım. Mümkün mü..Hele bir ona, buna, şuna sorsa ki.. ~Ben oruç tutacağım, sahura kalksam bana yemekhaneden yemek veren olur mu...??? Pazar ilk oruç tutulacak. Akşam yatağına girdiğinde niyet etti yattı. Akşama kadar kütüphanede olduğu için yurttaki akşam yemeğini kaçırmıştı.Gelirken bir tane poğaça alıp yemişti. Bununla tutacaktı mecbur. Akşam yemeği de iftardan erken yendi.İndi yemekhaneye kıvrandı durdu. Daha iftara 2 saate yakın var. Gitse yemekhanede çalışanlara söylese mi... Söylemese, yurtları şehir merkezinden uzakta...Sıkıştı kaldı... O ara karşı taraftan.. ~Kızz Dilaaa..Hey biz buradayız, al yemeğini de gel. Dila ellerimi yıkayayım hareketini yaparak çıktı salondan. O iftarda sadece su içebildi. Bir ara iftara yakın alt katta ki yemekhaneye hele bir bakayım diye o tatafa yöneldi..Bu sefer de yan odadan bir tanıdık kız; ~Dila, çardağın altına toplandık sigara içiyoruz, haydi gelsene. ~Tamam, tamam bir odaya gideyim de. O gecede yine son bir sefer de daha su içerek yine niyet edip yattı. Sabah, pazartesi ve çok önemli bir dersin vize sınavını olacaklar. Sanki başı döner gibi, dengemi korumakta bazen zorlanıyorum diye düşündü. (İşin hikmetine bakın şimdi.Rabbi bu masum kıza hayatının kurtuluşunu hazırlıyor..... Allahu ekber) Anfiye gidip yerine oturdu. Dilrubanın sınıfı öyle böyle sol gruplardan değil yani. Azılının azılısı.Atatürk,laiklik vs. bunları kesmiyor. Dehşet bir grup. Ne solcular, ne komünistler..Çok azılı bir fraksiyon bunlar. Meğerse sorulara bakacaklarmış kolaysa sessizce oturup yanıtlayıp çıkacaklarmış.Yok sorular kazıksa hocayı evire çevire dövüp dışarıda eylem yapıp ortalığı karıştıracaklarmış. Bu planlarını, içlerinden bir muhbir askeri yetkililere ulaştırmış. Sınava az bir zaman kala hoca daha anfiye yeni girmiş ki...Aman Allahım onlarca asker anfiyi doldurmuş.  Kaç tane silah hemen anında bellerden alınarak bütün sınıf boşaltılmaya başlanmış, ama nasıl boşaltmak.  Öyle küfürler ki..Dipçik darbeleri...İte kaka... Kızlar çığlık çığlığa, erkeklerin sol elleri havada yaşasın bilmem neler. Mahşer yeri gibi. İte kaka nasıl ittiriliyorlar dış kapıya doğru. Dilrubanın zaten şekeri iyice düşmüş, tansiyon düşmüş, bu itiş kakışta anfiden sürüklenerek çıkıp dış kapıya yönelirlerken Dilruba en kenardan sürüklenidiği sırada birisinin omuz darbesiyle sol tarafındaki bodruma inen merdiven başında ayağı tökezlenip patır patır trabzanlardan zorla yakalayarak yere kapaklanmadan merdivenlerin sonunda bulur kendini. Dilruba kendi iradesinin dışında askerlerden kendini tamamen gizlemiş olur. Ve komple tutuklanan 58 arkadaşından sadece kendisi dışarıda kalır. Altı ay ha çıktılar ha çıkacaklar diye beklerler ama...Okul idaresine kaç sefer bu öğrenciler için yazı gelir; tutuklu öğrencilerinizden falanca kişi kendini astı gelib cenazesini alın. Veya falanca tutuklu öğrenciniz hastalanaraj öldü gelin alın.  Bütün bu sürece Dilruba şahitlik eder. Çok defa eğitimini bırakıp emniyetli ve huzur dolu kadabasına ve yuvasına, hele hele rüyalarında bile kendisini oruca hazırlayan babaannesinin şefkatli kollarına atmak ister.   Neyse ki 1980 ihtilalinden sonra ne hikmetse her örgüt kuzu oluverirde Dilruba da eğitimini tamamlar.  Dilruba hanım, şimdilerde emekli olmuş torun sahibi bir ninedir. Doğal gaz gelmiş olsa bile oruç başlamadan önce torunlarını illâki kendi girer banyoya bir güzel yuyar yıkar, hemde kendi küçüklüğündeki babaannesinin onları nasıl yıkadığını bir masal tadında anlatır durur.  Nasıl anlatmasın ki....Ninesi iki gece rüyasında üst üste onu oruca hazırladı, o da; iki sahur, bir iftarda açlığın acısına tahammül etti ve Rabbisi de bütün hayatını ona ikram buyurdu. Ara ara düşünür dururdu.Acaba o tutuklanan arkadaşlarının son akibetleri ne olmuştur diye.  Merhum Akif ten Allâha güven, sa'ye sarıl, hikmete râm ol Yol varsa budur, bilmiyorum başka çıkar yol  Oruçlarımız neşe içinde feyz ve bereketle taç'lansın inşallah.  \"\"HAZIRLANMAYI UNUTMAYALIM\

Yorumlar

Popüler Yayınlar