Hafta Sonu Hikayelerim - 3
ŞAH-I MERDANIN TORUNU ALİ HAYDAR DEDE İLE DOST OLDUM, SONRADA O AĞLADI BEN AĞLADIM.
İnsâni duygusallığa saygı duyanlar için.
(Alevilik..: Hz.Ali ra. Çok Sevenler Cemaati,
Alevi..: Alevilik Cemeatinin Üyesi)
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Akranları içinde bıçkın bir delikanlıydı Zeki.
Çok atik, çok hareketli, bir o kadarda hayatın merkezinde yaşamayı severdi. Yabancılarla tanışmaktan, hasbihal etmekten çok hoşlanırdı.
Yemeyi de yedirmeyide çok sever, yemekten hiç ayrı kalamazdı.
Düğündü, bayramdı, ölüydü, cenazeydi, hele ki hasta ziyaretlerini hiç aksatmazdı.
Zor durumda yada yardıma ihtiyacı olan birisini gördümü illâki koşardı, konuştururdu, derdini anlamaya, derman olmaya çalışırdı. Kendini tutamazdı, illâ birşeyler yapardı.
Kendisi anlattıydı bu hikayesini.
Bir gün, yaşadığı şehirde çok meşhur eski bir Türk hamamı varmış, bir kış günü bu hamama gitmiş. Hani eskiden bizde yapardık, soğuk algınlıklarımızda 10'lu yarım paket aspirin, 2-3 te limonla gider hamamın göbeğine oturur, limonun suyunda aspirinleri hamam tasının içinde eritir vucudumuza sürerdik. Sonra da; Ahh..!!! Off..!! Anam..! inlemeleriyle göbek taşına uzanır yatardık.
Limonlu aspirin suyu vucüdumuzu bir kızdırır, bir kızdırırdı ki...! Gel keyfim gel.
Bu Zeki ağabeyi, limonlu suyu sürmemiş ama göbek taşında safa sürmeyi çok özlemişim diyip uzanıvermiş taşa.
Hele ki şimdi ki mevsim gibi birde kış günü bu hamamlara gitmek ayrı bir lezzet, ayrı bir safaydı.
Göbek taşına uzanıp yan döndüm, görüş mesafemde biraz da buğulu gördüğüm piri fani bir zat kendi kendini keselemeye, liflemeye çalışıyor ama çokta mecali yoktu. Doğrusu biraz umursamadım, tembelliğim tuttu; birde, daha yeni başlamışım göbek taşında keyif çıkarmaya deyip vicdanım da başımın etini yemeye başlamasın diye hemen sol tarafıma döndüm.
Tabii Dedenin silüeti de kayboldu.
Rahat ettim deyip gözlerimi kapadım, yahu karşımda yine o dede. Öyle döndüm, böyle döndüm. Ihh..! Olmayacak..! mümkün-i yok.
Bu vicdan beni rahat bırakmayacak.
Kalktım, dedeye gittim.
-Selamunaleykum amca.
-Ve aleykümselam evladım.
-Bırak bana, ben seni bir güzel yuyup, yıkayım dedim.
Dede, kaldırdı kafasını, baktı yüzüme; sadece gülümsedi ve dedi ki;
-İnşallah sonunda sende pişman olmazsın?
-Estağfirullah dedem, olurmu öyle şey.
Dede sustu, bıraktı kendini bana.
İyicene bir keselemeye başladım dedeyi.
Birde hani şöyle oturaklı, manalı konuştu ya.! Kendimce dedim ki tam adamına hizmet ediyorum, Alim-Ulema birisine benziyor.
-Evladım adın ne senin?
-Zeki, dede; dedim.
-Baban ne iş yapar?
-Babam sizlere ömür çok oldu vefat edeli, İmam dı kendisi.
-Allah rahmet etsin.
-Dede sende adını bağışlasan.
-Haydar.... Ali Haydar.
-Sana hiç rahmetli hoca baban, Haydar-i Kerrar Ali Efendimizin-ra- siretinden (ahlakı, hayatı, maneviyatı) anlatırmıydı..???
Bunu duyar duymaz sanki ellerimi birileri bağlayıverdi, hareket edemez oldum. Anlamıştım ki bu dede Alevi.
Dede de hemen anladı durağanlığımı.
Dede asıl tokatı şimdi patlattı suratıma.
-Evladım, pişman olma, yuyup yıkadığın bir "ALEVİ" dedesi değil.
-Sen şimdi rahmetli, o ihtiyar İmam babana hizmet ediyorsun, bozma niyetini.
Nefesim, kesildi, utandım, sıkıldım, çok kahrettim kendime.
Arkasındaydım, öne doğru göksünü lifliyordum. Yanağımı yanağına yapıştırıp bir elimlede sakalını sever pozisyonunu aldım.
Ali Haydar dede de, eliyle ensemden tutup, başımı kendine doğru çekerek yanağımdan öyle içten, samimi ve şefkatle bir öptü ki..!
-Evladım, oğlum Zeki dedi; Suç sizde değil ki. Suç bizde, bizlerde.
(siz gençlere sevmeyi, sadece Allah rızası için sevmeyi; nedensiz, niçinsiz sevmeyi, öğretemeyen toplumda demek istedi)
-Aslında aramıza nifakı sokan bizden daha öncekilerdi. Bu nifak, Dersim (Tuncelinin eski adı) katliamından sonra iyice har'landı, körüklendi dedi.
-İtimat et, ben, benim postuşimime (şeyhlerin, dedelerin manevi makamları) oturan gençlerden de çok muzdaribim.
-Hiç birimiz, hiç birinize; gerçekleri, hakikatleri öğretemedik, öğretemiyoruz da..!
-Benim 5 erkek, 4 kızım var. Kızlardan birisini kendim gittim şimdiki kayınbabasına teklif ettim. Bu dünürüm, komşu köyden Sunni biri.
-Dedim ki; En küçük kızım; çok narin, naif ve hanım hanımcık. Şirret birisini düşerse çok ezilir, perişan olur, çok üzülürüm dedim.
-Ömer efendi, gel dedim, senin çok efendi oğlunla, benim çok hanım, hanımcık kızımı evlendirelim.
-Dede sahiden bunu yaptın mı...????..!!!..??
-Çok uğraştım.. Çok ama.. Çok...!!
-Şimdide dünürüm Ömer efendi, bizim kızı bizden bile kıskanır oldu. Çok seviyor.
-Bu güzelliği yaşadığımıza şahit olan sunni kız ailelerinden 3 gelinimin babası da benim yaptığımı yapıp, bana; gel senin oğlanlarla bizim kızları dediler.
-Yaa! ama! dede; bize kahvelerde anlatılan aleviler böyle değil ki...!
-Şimdi o Kızımdan 3 torunum var. Birde üç oğlandan 11 (Sunni gelinlerimden olan) tam 15 torunumun şimdilik 3 tanesi akil baliğ oldular. İki tanesi annelerinin mezhebini seçip Sunni oldular. Bir tanesi de babalarının mezhebini seçti Alevi oldu.
Biri sunni, biri alevi olan torunlarım ikizler. Hasan ve Hüseyin. Hasan sunni olanı.
Bu iki torunlarımı bazen babaları, bazende ben Cuma namazları için bizim ilçeye götürüyorum ki inançları tam tekâmül etsin. Yazında yine evi ilçede oturan amcalarına göndereceğim. Kuran-ı Kerimi ve namaz sürelerini ezberleyerek vakit namazlarınıda artık kaçırmasınlar, kılsınlar.
Çöktüm olduğum gibi. İyi ki dedim,
DEDENİN arkasındayım, yoksa nasıl yüzüne bakardım.....!! Çok etkilendim, hislendim.
Ya! Yıllardır bize anlatılanlar...????
Artık tutamadım kendimi, nasıl höyküre höyküre ağlıyorum. Dedem çekti beni aldı ön tarafa, kafamı yasladı göksüne; o ağlıyor, ben ağlıyorum. Ne o utandı nede ben.
Ali Haydar dede, sahiden dedem oldu. Hani denir ya, etrafına pozitif enerji veriyor. Sahidende bu zat aynı böyleydi.
Çok sevdirdi kendini. Zaten insan istem dışı zevkle sever oluyordu ki bu zatı..!
Rahmetli babamdan duymuştum. Öyle güzel insanlar vardır ki üzerlerinde çokça müm'in sıfatı, nur bula bilirsin. Baktığın zaman o güzellikleri kalben görürsün.
Ali Haydar dedeyle sosyal hayatlarımızda nasıl samimi birer arkadaş olduk ki, Ohh.. Oh..!
Oğullarından birisi benimle aynı kamu kuruluşunda çalışıyormuş. Daha neler de neler.
Bir minibüs dolusu mesai arkadaşımı dedem köyüne davet etti.
Koyun kesti...Hayır kestirmemiş...
(hayvanı kestirmemiş, gelsin kendileri kessinler, olur ki içlerinden bizim kestiğimizi yemeyen çıkabilir diye. Ya nasıl utandık.)
Hikaye uzundan da uzun. Özellikle oğullarına, şehre, arada bir gelir biraz kalır giderdi. İllâki benim bu gelişlerinden haberim olur, ailece yemeklere davet ederdik. Saatlerce oturur konuşur, tartışır sorular sorardık.
Rahmetli Ali Haydar dedeye sorduklarımdan bazıları da şöyleydi.
-Dede, Dersim katliam emrini 1937 de Atatürk Elazığda iken verdi, manevi kızı Sabiha Gökçen (aynı zamanda Cumhuriyetin ilk kadın pilotu) de uçaktan ilk mermileri havadan bıraktı mı? Ondan sonrada kara birlikleri.(masum askere kim bilir hangi yalanlarla azılı düşmana gidiyoruz...!)
-Dersim çayı haftalarca sadece kan akmış. Doğru mu?
-Doğru.
-Diyelim ki; Seyit Rıza ve çetesi Cumhuriyete isyan etti. Neden sadece o şakiler öldürülmedi de Alevi olan cümle ahali çoluk, çocuk ayırt edilmeden katledildi...??
-Soruların bitti mi?
-Bitmedi dede, ve siz (yani aleviler) bu katliam emrini verenlerin İnönü ve Atatürk olduğunu bildiğiniz halde neden Seyit Rıza ve diğer atalarınızın kemiklerini sızlata sızlata bu Atatürk sevgisini neslinize aşıladınız?
Sunnileri ise azılı düşmanınız bellettiniz...???
-Zeki evladım, oğullarıma bile söylemediğim bir şeyi sana söyleyeceğim.
-Buyur dede.
-Ben.. ben..İtimat et Ezan-ı Muhammediye yi dinlemesini o kadar çok severim ki. Ölürüm, eririm, biterim adetâ.
-Hatta bazan yolda yürürken, birisiyle sohbet ederken denk gelsem Ezân'a; hemen derim ki yanımdakilere yoruldum, biraz duralım, biraz susalım. Sırf o ezanı, tadını çıkara çıkara dinleyebilmek için böyle derim. Hele ki yalnızken denk geldimmi ohhh..!!!
-Keyfimi gelde seyret.
-Babamla benim aramızdaki sırdı bu. Babam sevdirdiydi bunu bana. Babamda böbrek yetmezliği vardı. Onu neredeyse her hafta at abasıyla ilçeye hastahaneye götürürdüm.
-Yolda neler anlatırdı neler.
Rahmetli babam derdi ki; Ali Haydar; ilçede caminin önünden geçerken bazen canım öyle içine girip bir köşesinde saatlerce oturmak çekiyor ki; bizim köyden birilerinin beni görmeyeceğinden emin olsamda girip sessiz sessiz otursam saatlerce. Vallahi bıkmam ki.Yada çok yabancı bir yere gitsem.
-Ya baba, kurban olurum bundan kolay ne var, gel beraber gidip oturalım. Boş ver köyü.
-Olmaz be evladım olmaz. Tee yıllar önce hani bizim komşu, nallıların Ali Ekber var ya, işte onunda canı çekmiş bir cuma namazına gitmiş, camiye girerken bizimkiler görmüşte adetâ adamın başına evini yıktılar evini.
Bizimkilerde haklı, sunnilerde bizden, bizim onlardan nefret ettiğimiz kadar, hatta, belki, daha çok nefret ediyorlar.
İş uzun be evladım, nefret kemikleşmiş.
Şu lanet mum söndü dedikodusunu sunniler niye üretmişler, onuda iyicene bir dinle.
Hani biz sunnilere Yezid deriz ya..! Hatta yazid'in bizdeki karşılığının sunniler olduğunu onlarda biliyorlar ya..! Ve özellikle onların çok sevdiği ilk üç büyük halifelerini ve özellikle Ömer'e küfür derecesinde hakaret ettiğimizi biliyorlar ya..! Hah işte onlarda bizim için bu mum söndü hikayesini çıkarmışlar. Ne büyük acı, ne büyük kahır.
Ama, Haydar oğlum; bir yerlerden onarmaya başlamamız lazım der dururdu babam.
Atatürk sevgisine gelince;
-Bu Atatürk sevgisi var ya..! İlk başlarda mecburiyetten, korkudan başlamış.
-Dersim katliamı yüzünden Aleviler kimliklerini hep saklamışlar, hep korkmuşlar, dedelerimiz gibi bizide öldürürler diye.
-1950 lerde ortalık durulmuş epey, hatta bir ara Adnan Menderesi destekleme bile düşünülmüş. Ama Dersim öyle beyinlere kazınmış ki.. Yani korkudan, mecburiyetten Atatürk- İnönü ve hatta sol.
İşte o tarihlerde, dedeler yavaş yavaş cesaret bulup bir araya cem olmaya başlamışlar. Önlerinde iki yol var. Ya Sunnilerle aynı safta olacaklar, yada Atatürkü ve İnönüyü kerhen sevip, sol'u destekleyecekler.
Sunniler tarafında olmak inançlarımız için engel sanılmış.
Şimdi ne büyük hata yapıldığı ve yapmayada bizimde devam ettiğimiz gün gibi aşikâr olmasına rağmen bu hatayı telafi etmek çok zorlaştı.
Gençleri ikna etmeye güç yetmiyor. İş akışına bırakıldı. Aslında çığırından da çıktı gibi.
Zaten 25-30 yıldır da PKK; gençlerimizi meshep damarlarından yakalıdılar ki, iyicene iş çığırından çıktı.
-Ya dede, Hz. Ali Efendimiz camide şehit edildi diyip duruyorsunuz ya..!!
-Vallahi ben, bir sefer bile demedim.
-Tamam ama demiyen kaç tanesiniz.? Halbuki Babam derdi ki, caminin içinde Şehit edilmedi Hz. ALİ ra Efendimiz. Evinden daha yeni çıkmıştı. Cami yolunda şehit edildi.
-Birde, mesela bir gavzede; kuşattıkları kale düştü düşecekken akşam ezanı vakti girmiş, Ali efendimizde orduyu ikiye ayırarak gidin bir bölümünüz namazınızı kılıp gelin savaşanlarla yer değiştirin demiş. Komutanlarından biriside ya Ali..! kale düştü düşecek, çok krıtik bir durum, kaza etsek namazlarımızı? hucümu zayıflatmasak demiş.
-Ali efendimizde "uğrunda savaştığımızı biz ihmal edeceksek, bu savaşı niye yapıyoruz"
Ali efendimiz namaz için bu kadar hassasiyet gösterirken alevilerin camiye ve namaza olan kinleri neden.. niye ki...???
-Evladım Zeki, Taassup... Taassup....! İnad.
-Ali Efendimizin, Halifeliğinin Ebubekir, Ömer ve Osman tarafından gasp edilip elinden alındığıda aramızda anlatıldığı gibi değilmiş meğerse. Dedem, babama anlatmış.
Ali Efendimize sıra geldiğinde bile istememiş Halife olmak.
Hatta bir seferinde heybetli bir atı göstererek buyurnuş ki; bu ata binilip ne güzel kaçılır bu devlet sorumluluğundan.
Benim bu kadar farklı düşünmeme babam; babama da dedem sebep olmuş.
Bana da, Babama da nasip olmadı ama dedem askerliğini Konyada yapmış. Ona nasip olmuş Hacıbektaş Veli Pir Hz.mizin Külliyesini ve Türbesini ziyaret etmek.
Bilirsin bizim için bu Külliye; (kırklar meydanı, pir evi) aynı sizin kâbe gibi çok kutsaldır.
O külliyenin içinde çok şirin, çok sıcacık bir cami varmış.
Taa Hacıbektaş efendimiz zamanından kalan. Dedem, babama dermiş ki; aslında bu Bektaşî Veli Hz. namaz kılar, talebelerinede kıldırırmış. Peygamber efendimiz ve Ali efendimizle beraber Kuran okuduğunu bizzat hocası Lokman-ı Perende Hz. görmüş.
Dedem, bu külliyeyi ziyaretinde gördüğü bu camiden çok etkilenmiş. içine bir kurt düşmüş. Madem bizim pirimiz, sultanımız Hacıbektaş Velidir. Neden o namaz kılmış, kıldırmış...????? Bize niye.....?????
Hatta dedem, Hacıbektaş ilçesinde aynı gün otobüs bulamadığı için bir gece otelde kalmış. Kahvede, ilçenin yerlisi alevi bir ihtiyarla tanışıp epey sohbet etmiş. Kafasını kurcalayan bu namaz meselesini sormuş.
O ihtiyarda demiş ki; bende senin gibi aleviyim ama Namaz kılar, Kuran okurum.
Dedem anlamış ki..! Hacıbektaş Veli Hz. vefat ettikten sonra yerine geçenler nefislerinin heva ve heveslerine yenilmişler.
Sapkınlık Pirimiz Veli Hz.den sonra başlamış.
Dedem, Memlekete döndüğünde Sunni alimlerce yazılmış Hacıbektaş Hz.ile ilgili eserleri gizliden gizliye okuyup gerçekleri öğrenmiş.
Evet Pirimiz, Sultanımız Hacıbektaş Veli Hz.den sonrakiler aynı İbn Sebe gibi fitne ateşini tekrar har'lamışlar.
Hepsini dedem; babam büyüdükten sonra bir bir anlatmış. Demiş ki oğlum vasiyetim olsun sana, sende kendinden olanlara vasiyet et. Bu Sunni-Alevi düşmanlığı aslında ve öz'ünde yok. Sen hiç Yezid isimli bir sunniye rast geldin mi? Gelemezsin. Bilerek aramıza nifak sokulmuş. Biz Allah için kendimizce bir gayret göstermeli, bu oyuna alet olmamalıyız, onarılmalı. Ama nasıl...??? demiş.
Ve mevcuttaki yaşanan alevilik, gerçek Hacıbektaşi Veli çizgisi değil. Bunu dedem babama, bende çocuklarıma anlattım durdum. Ama, fitne, bir kere yakıp yıkmış.
Taassuplar..İnatlaşmalar..Kinleşmeler...!
Bu fitnenin sönmeyen ilk fitili nasıl ateşlendi şimdi onu anlatayım sana.
-Cemel Vak-asını duydun mu?
-Müslüman görünümlü münafık-yahudi birisi tarafından yakıldı bu nifak fitili.
-Cemel vak'asın da; iki tarafın fiilen savaşa başlamaları yahudi ib-ni Sebe nin gece karanlığında 30-40 kişi ile gürültü çıkartıp, kılıc seslerini at kişnemelerini iki orduya da duyurarak şu haberleri sızdırtmış.
-Hz. Alinin ordusu, Hz. Aişenin ordusuna gizlice saldırdı, çok ölü var.
Diğer tarafa da tersini söyleyerek askerin hırslarını kamçılatmak sonucu patlak verdirmiş de hiç kimse önünü alamamış.
-O savaşta, karşılıklı olarak On binden fazla müslüman şehit oldu. On bin tane kardeş, kardeşini öldürdü.
-Aslında iki ordu komutanlarıda savaşmadan, ertesi gün sulha erdiklerini neredeyse açıklayacaklarmış. Ama, müslüman görünümlü münafık ibn Sebe, bunu öğrenir öğrenmez böyle bir fitne çıkararak müslümanı müslümana kırdırmayı başarmış.
(bu savaş için her iki taraftanda ölenler şehit oldular. Taraf tutamayız.)
Cemel Vak-asının çıkış sebebi...:
Hz Osman Efendimizi şehit edenlerin hemen tamamının kılıçtan geçirilmesi taraftarı olan Hz.Aişe annemiz, Hz. Zübeyr ve Hz.Talha ra. İle;
Ortalık biraz durulsun, biraz bekleyelim, sonra da adil olmak için gerçek suçluları tespit için mahkeme kurup ondan sonra cezalandıralım düşüncesindeki Hz.Ali efendimiz ve taraftarları arasındaki bu görüş farklılığının fikri tartışma ile çözümüne fırsat bırakılmadan çıkarılan fitnelerle sıcak savaşa dönüştürülen vak'anın adıdır.
Aslı uzun. Mucbir sebep bir tane değildi. Kabile taassubu vardı, Devletin bekâsı ile ilgili endişler vardı)
-Evladım Zeki durum budur işte.
Fitne var ya fitne!. Hangi toplu imha silahı olursa olsun fitne kadar etkili olamaz. Asla ve Kat'a.
Bak, İbni Sebe adındaki münafık; Hicri 656'lı yıllarda bu fitnenin fitilini ateşledi, halen daha imhası devam ediyor. Sence böyle imhası kesintisiz devam eden bir silah üretebilirmi insan oğlu...?? Nükleer silahlar da dahil.
TAM 1400 YILDIR ATEŞİ-BARUTU BİTMİYOR
Bir ara; biraz, birbirimizden haber alamaz olduk. Ben başka bir semte taşınmıştım.
Kopukluk oldu epeyce.
Bir gün, çarşı camisinin çay ocağında oturmuş ezanın okunmasını bekliyordum. Yanıma genç bir delikanlı geldi;
-Selamunaleykum Zeki amca.
-Ve aleykümselam..!! Genci tanıyamamıştım
-Estağfurullah..Estağfurullah.
-Müsade edin, elinizi öpeyim, bu bana dedemin vasiyeti dedi.
-Deden kim...!!!
-Ali Haydar efendi.
-Aman Allahım..! Aman Allahım...!!! Deden..deden...Burada mı? Köyde mi?
Delikanlının başı önüne düştü adeta.
-Amca..Dedem..Vefat etti. 7 ay oldu.
İçimden kopan kopana. Şaşırdım, çok, çok üzüldüm, kahrettim kendime.
Ulen Zeki oldu mu bu şimdi, yakıştımı sana..?
Bak yarım bıraktın Ali Haydar dedeyle dostluğunu. Tabutunu bile taşımak nasip....!
-Delikanlı sen..sen..hani.. hangi torun..?
-Anladım amca. Ben ikiz torunlarından alevi olan Hüseyin'im. Sunni olanı Hasan.
-Hüseyin...!! Deden .. Köyde mi vefat etti..?
-Amca, dedem ilçede hastahanede vefat etti. Zaten vasiyet etmişti sağlığında.
Benim tabutumu ilk önce ilçedeki çarşı camisine götürsünüz; burada sunni olan torunlarım cenaze namazımı kılsınlar. Sonrada köydeki cem evine.
-Hüseyin, deden, en son senin nereni öpmüştü? hatırlıyormusun?
Sağ gözünün dış alın tarafını gösterdi.
-En son buramı öptü amca. Hiç unutmadım.
Aynı dedesinin hamamda benim başımı kendine çekerek yanağımdan öptüğü gibi Hüseyini çektim kendime, gösterdiği o noktaya koydum dudaklarımı, dedesinin aynısı gibi.
!!!.... ağladım... ağladım... ağladım.....!!!
Hüseyin hiç tedirgin olma dı ki...!
Sanki yeniden, yine; Ali Haydar dedesi öpüyor teslimiyetinde sadece sabırla bekledi.
Hüseyin hiç tedirgin olmadı ki....!
!!!!!........ O ALEVİ, BEN SUNNİ.......!!!!!
Duygusal dostlarınızla paylaşma temennâsı.
Hürmetli Dua İle Efendim.
ŞAH-I MERDANIN TORUNU ALİ HAYDAR DEDE İLE DOST OLDUM, SONRADA O AĞLADI BEN AĞLADIM.
İnsâni duygusallığa saygı duyanlar için.
(Alevilik..: Hz.Ali ra. Çok Sevenler Cemaati,
Alevi..: Alevilik Cemeatinin Üyesi)
~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~
Akranları içinde bıçkın bir delikanlıydı Zeki.
Çok atik, çok hareketli, bir o kadarda hayatın merkezinde yaşamayı severdi. Yabancılarla tanışmaktan, hasbihal etmekten çok hoşlanırdı.
Yemeyi de yedirmeyide çok sever, yemekten hiç ayrı kalamazdı.
Düğündü, bayramdı, ölüydü, cenazeydi, hele ki hasta ziyaretlerini hiç aksatmazdı.
Zor durumda yada yardıma ihtiyacı olan birisini gördümü illâki koşardı, konuştururdu, derdini anlamaya, derman olmaya çalışırdı. Kendini tutamazdı, illâ birşeyler yapardı.
Kendisi anlattıydı bu hikayesini.
Bir gün, yaşadığı şehirde çok meşhur eski bir Türk hamamı varmış, bir kış günü bu hamama gitmiş. Hani eskiden bizde yapardık, soğuk algınlıklarımızda 10'lu yarım paket aspirin, 2-3 te limonla gider hamamın göbeğine oturur, limonun suyunda aspirinleri hamam tasının içinde eritir vucudumuza sürerdik. Sonra da; Ahh..!!! Off..!! Anam..! inlemeleriyle göbek taşına uzanır yatardık.
Limonlu aspirin suyu vucüdumuzu bir kızdırır, bir kızdırırdı ki...! Gel keyfim gel.
Bu Zeki ağabeyi, limonlu suyu sürmemiş ama göbek taşında safa sürmeyi çok özlemişim diyip uzanıvermiş taşa.
Hele ki şimdi ki mevsim gibi birde kış günü bu hamamlara gitmek ayrı bir lezzet, ayrı bir safaydı.
Göbek taşına uzanıp yan döndüm, görüş mesafemde biraz da buğulu gördüğüm piri fani bir zat kendi kendini keselemeye, liflemeye çalışıyor ama çokta mecali yoktu. Doğrusu biraz umursamadım, tembelliğim tuttu; birde, daha yeni başlamışım göbek taşında keyif çıkarmaya deyip vicdanım da başımın etini yemeye başlamasın diye hemen sol tarafıma döndüm.
Tabii Dedenin silüeti de kayboldu.
Rahat ettim deyip gözlerimi kapadım, yahu karşımda yine o dede. Öyle döndüm, böyle döndüm. Ihh..! Olmayacak..! mümkün-i yok.
Bu vicdan beni rahat bırakmayacak.
Kalktım, dedeye gittim.
-Selamunaleykum amca.
-Ve aleykümselam evladım.
-Bırak bana, ben seni bir güzel yuyup, yıkayım dedim.
Dede, kaldırdı kafasını, baktı yüzüme; sadece gülümsedi ve dedi ki;
-İnşallah sonunda sende pişman olmazsın?
-Estağfirullah dedem, olurmu öyle şey.
Dede sustu, bıraktı kendini bana.
İyicene bir keselemeye başladım dedeyi.
Birde hani şöyle oturaklı, manalı konuştu ya.! Kendimce dedim ki tam adamına hizmet ediyorum, Alim-Ulema birisine benziyor.
-Evladım adın ne senin?
-Zeki, dede; dedim.
-Baban ne iş yapar?
-Babam sizlere ömür çok oldu vefat edeli, İmam dı kendisi.
-Allah rahmet etsin.
-Dede sende adını bağışlasan.
-Haydar.... Ali Haydar.
-Sana hiç rahmetli hoca baban, Haydar-i Kerrar Ali Efendimizin-ra- siretinden (ahlakı, hayatı, maneviyatı) anlatırmıydı..???
Bunu duyar duymaz sanki ellerimi birileri bağlayıverdi, hareket edemez oldum. Anlamıştım ki bu dede Alevi.
Dede de hemen anladı durağanlığımı.
Dede asıl tokatı şimdi patlattı suratıma.
-Evladım, pişman olma, yuyup yıkadığın bir "ALEVİ" dedesi değil.
-Sen şimdi rahmetli, o ihtiyar İmam babana hizmet ediyorsun, bozma niyetini.
Nefesim, kesildi, utandım, sıkıldım, çok kahrettim kendime.
Arkasındaydım, öne doğru göksünü lifliyordum. Yanağımı yanağına yapıştırıp bir elimlede sakalını sever pozisyonunu aldım.
Ali Haydar dede de, eliyle ensemden tutup, başımı kendine doğru çekerek yanağımdan öyle içten, samimi ve şefkatle bir öptü ki..!
-Evladım, oğlum Zeki dedi; Suç sizde değil ki. Suç bizde, bizlerde.
(siz gençlere sevmeyi, sadece Allah rızası için sevmeyi; nedensiz, niçinsiz sevmeyi, öğretemeyen toplumda demek istedi)
-Aslında aramıza nifakı sokan bizden daha öncekilerdi. Bu nifak, Dersim (Tuncelinin eski adı) katliamından sonra iyice har'landı, körüklendi dedi.
-İtimat et, ben, benim postuşimime (şeyhlerin, dedelerin manevi makamları) oturan gençlerden de çok muzdaribim.
-Hiç birimiz, hiç birinize; gerçekleri, hakikatleri öğretemedik, öğretemiyoruz da..!
-Benim 5 erkek, 4 kızım var. Kızlardan birisini kendim gittim şimdiki kayınbabasına teklif ettim. Bu dünürüm, komşu köyden Sunni biri.
-Dedim ki; En küçük kızım; çok narin, naif ve hanım hanımcık. Şirret birisini düşerse çok ezilir, perişan olur, çok üzülürüm dedim.
-Ömer efendi, gel dedim, senin çok efendi oğlunla, benim çok hanım, hanımcık kızımı evlendirelim.
-Dede sahiden bunu yaptın mı...????..!!!..??
-Çok uğraştım.. Çok ama.. Çok...!!
-Şimdide dünürüm Ömer efendi, bizim kızı bizden bile kıskanır oldu. Çok seviyor.
-Bu güzelliği yaşadığımıza şahit olan sunni kız ailelerinden 3 gelinimin babası da benim yaptığımı yapıp, bana; gel senin oğlanlarla bizim kızları dediler.
-Yaa! ama! dede; bize kahvelerde anlatılan aleviler böyle değil ki...!
-Şimdi o Kızımdan 3 torunum var. Birde üç oğlandan 11 (Sunni gelinlerimden olan) tam 15 torunumun şimdilik 3 tanesi akil baliğ oldular. İki tanesi annelerinin mezhebini seçip Sunni oldular. Bir tanesi de babalarının mezhebini seçti Alevi oldu.
Biri sunni, biri alevi olan torunlarım ikizler. Hasan ve Hüseyin. Hasan sunni olanı.
Bu iki torunlarımı bazen babaları, bazende ben Cuma namazları için bizim ilçeye götürüyorum ki inançları tam tekâmül etsin. Yazında yine evi ilçede oturan amcalarına göndereceğim. Kuran-ı Kerimi ve namaz sürelerini ezberleyerek vakit namazlarınıda artık kaçırmasınlar, kılsınlar.
Çöktüm olduğum gibi. İyi ki dedim,
DEDENİN arkasındayım, yoksa nasıl yüzüne bakardım.....!! Çok etkilendim, hislendim.
Ya! Yıllardır bize anlatılanlar...????
Artık tutamadım kendimi, nasıl höyküre höyküre ağlıyorum. Dedem çekti beni aldı ön tarafa, kafamı yasladı göksüne; o ağlıyor, ben ağlıyorum. Ne o utandı nede ben.
Ali Haydar dede, sahiden dedem oldu. Hani denir ya, etrafına pozitif enerji veriyor. Sahidende bu zat aynı böyleydi.
Çok sevdirdi kendini. Zaten insan istem dışı zevkle sever oluyordu ki bu zatı..!
Rahmetli babamdan duymuştum. Öyle güzel insanlar vardır ki üzerlerinde çokça müm'in sıfatı, nur bula bilirsin. Baktığın zaman o güzellikleri kalben görürsün.
Ali Haydar dedeyle sosyal hayatlarımızda nasıl samimi birer arkadaş olduk ki, Ohh.. Oh..!
Oğullarından birisi benimle aynı kamu kuruluşunda çalışıyormuş. Daha neler de neler.
Bir minibüs dolusu mesai arkadaşımı dedem köyüne davet etti.
Koyun kesti...Hayır kestirmemiş...
(hayvanı kestirmemiş, gelsin kendileri kessinler, olur ki içlerinden bizim kestiğimizi yemeyen çıkabilir diye. Ya nasıl utandık.)
Hikaye uzundan da uzun. Özellikle oğullarına, şehre, arada bir gelir biraz kalır giderdi. İllâki benim bu gelişlerinden haberim olur, ailece yemeklere davet ederdik. Saatlerce oturur konuşur, tartışır sorular sorardık.
Rahmetli Ali Haydar dedeye sorduklarımdan bazıları da şöyleydi.
-Dede, Dersim katliam emrini 1937 de Atatürk Elazığda iken verdi, manevi kızı Sabiha Gökçen (aynı zamanda Cumhuriyetin ilk kadın pilotu) de uçaktan ilk mermileri havadan bıraktı mı? Ondan sonrada kara birlikleri.(masum askere kim bilir hangi yalanlarla azılı düşmana gidiyoruz...!)
-Dersim çayı haftalarca sadece kan akmış. Doğru mu?
-Doğru.
-Diyelim ki; Seyit Rıza ve çetesi Cumhuriyete isyan etti. Neden sadece o şakiler öldürülmedi de Alevi olan cümle ahali çoluk, çocuk ayırt edilmeden katledildi...??
-Soruların bitti mi?
-Bitmedi dede, ve siz (yani aleviler) bu katliam emrini verenlerin İnönü ve Atatürk olduğunu bildiğiniz halde neden Seyit Rıza ve diğer atalarınızın kemiklerini sızlata sızlata bu Atatürk sevgisini neslinize aşıladınız?
Sunnileri ise azılı düşmanınız bellettiniz...???
-Zeki evladım, oğullarıma bile söylemediğim bir şeyi sana söyleyeceğim.
-Buyur dede.
-Ben.. ben..İtimat et Ezan-ı Muhammediye yi dinlemesini o kadar çok severim ki. Ölürüm, eririm, biterim adetâ.
-Hatta bazan yolda yürürken, birisiyle sohbet ederken denk gelsem Ezân'a; hemen derim ki yanımdakilere yoruldum, biraz duralım, biraz susalım. Sırf o ezanı, tadını çıkara çıkara dinleyebilmek için böyle derim. Hele ki yalnızken denk geldimmi ohhh..!!!
-Keyfimi gelde seyret.
-Babamla benim aramızdaki sırdı bu. Babam sevdirdiydi bunu bana. Babamda böbrek yetmezliği vardı. Onu neredeyse her hafta at abasıyla ilçeye hastahaneye götürürdüm.
-Yolda neler anlatırdı neler.
Rahmetli babam derdi ki; Ali Haydar; ilçede caminin önünden geçerken bazen canım öyle içine girip bir köşesinde saatlerce oturmak çekiyor ki; bizim köyden birilerinin beni görmeyeceğinden emin olsamda girip sessiz sessiz otursam saatlerce. Vallahi bıkmam ki.Yada çok yabancı bir yere gitsem.
-Ya baba, kurban olurum bundan kolay ne var, gel beraber gidip oturalım. Boş ver köyü.
-Olmaz be evladım olmaz. Tee yıllar önce hani bizim komşu, nallıların Ali Ekber var ya, işte onunda canı çekmiş bir cuma namazına gitmiş, camiye girerken bizimkiler görmüşte adetâ adamın başına evini yıktılar evini.
Bizimkilerde haklı, sunnilerde bizden, bizim onlardan nefret ettiğimiz kadar, hatta, belki, daha çok nefret ediyorlar.
İş uzun be evladım, nefret kemikleşmiş.
Şu lanet mum söndü dedikodusunu sunniler niye üretmişler, onuda iyicene bir dinle.
Hani biz sunnilere Yezid deriz ya..! Hatta yazid'in bizdeki karşılığının sunniler olduğunu onlarda biliyorlar ya..! Ve özellikle onların çok sevdiği ilk üç büyük halifelerini ve özellikle Ömer'e küfür derecesinde hakaret ettiğimizi biliyorlar ya..! Hah işte onlarda bizim için bu mum söndü hikayesini çıkarmışlar. Ne büyük acı, ne büyük kahır.
Ama, Haydar oğlum; bir yerlerden onarmaya başlamamız lazım der dururdu babam.
Atatürk sevgisine gelince;
-Bu Atatürk sevgisi var ya..! İlk başlarda mecburiyetten, korkudan başlamış.
-Dersim katliamı yüzünden Aleviler kimliklerini hep saklamışlar, hep korkmuşlar, dedelerimiz gibi bizide öldürürler diye.
-1950 lerde ortalık durulmuş epey, hatta bir ara Adnan Menderesi destekleme bile düşünülmüş. Ama Dersim öyle beyinlere kazınmış ki.. Yani korkudan, mecburiyetten Atatürk- İnönü ve hatta sol.
İşte o tarihlerde, dedeler yavaş yavaş cesaret bulup bir araya cem olmaya başlamışlar. Önlerinde iki yol var. Ya Sunnilerle aynı safta olacaklar, yada Atatürkü ve İnönüyü kerhen sevip, sol'u destekleyecekler.
Sunniler tarafında olmak inançlarımız için engel sanılmış.
Şimdi ne büyük hata yapıldığı ve yapmayada bizimde devam ettiğimiz gün gibi aşikâr olmasına rağmen bu hatayı telafi etmek çok zorlaştı.
Gençleri ikna etmeye güç yetmiyor. İş akışına bırakıldı. Aslında çığırından da çıktı gibi.
Zaten 25-30 yıldır da PKK; gençlerimizi meshep damarlarından yakalıdılar ki, iyicene iş çığırından çıktı.
-Ya dede, Hz. Ali Efendimiz camide şehit edildi diyip duruyorsunuz ya..!!
-Vallahi ben, bir sefer bile demedim.
-Tamam ama demiyen kaç tanesiniz.? Halbuki Babam derdi ki, caminin içinde Şehit edilmedi Hz. ALİ ra Efendimiz. Evinden daha yeni çıkmıştı. Cami yolunda şehit edildi.
-Birde, mesela bir gavzede; kuşattıkları kale düştü düşecekken akşam ezanı vakti girmiş, Ali efendimizde orduyu ikiye ayırarak gidin bir bölümünüz namazınızı kılıp gelin savaşanlarla yer değiştirin demiş. Komutanlarından biriside ya Ali..! kale düştü düşecek, çok krıtik bir durum, kaza etsek namazlarımızı? hucümu zayıflatmasak demiş.
-Ali efendimizde "uğrunda savaştığımızı biz ihmal edeceksek, bu savaşı niye yapıyoruz"
Ali efendimiz namaz için bu kadar hassasiyet gösterirken alevilerin camiye ve namaza olan kinleri neden.. niye ki...???
-Evladım Zeki, Taassup... Taassup....! İnad.
-Ali Efendimizin, Halifeliğinin Ebubekir, Ömer ve Osman tarafından gasp edilip elinden alındığıda aramızda anlatıldığı gibi değilmiş meğerse. Dedem, babama anlatmış.
Ali Efendimize sıra geldiğinde bile istememiş Halife olmak.
Hatta bir seferinde heybetli bir atı göstererek buyurnuş ki; bu ata binilip ne güzel kaçılır bu devlet sorumluluğundan.
Benim bu kadar farklı düşünmeme babam; babama da dedem sebep olmuş.
Bana da, Babama da nasip olmadı ama dedem askerliğini Konyada yapmış. Ona nasip olmuş Hacıbektaş Veli Pir Hz.mizin Külliyesini ve Türbesini ziyaret etmek.
Bilirsin bizim için bu Külliye; (kırklar meydanı, pir evi) aynı sizin kâbe gibi çok kutsaldır.
O külliyenin içinde çok şirin, çok sıcacık bir cami varmış.
Taa Hacıbektaş efendimiz zamanından kalan. Dedem, babama dermiş ki; aslında bu Bektaşî Veli Hz. namaz kılar, talebelerinede kıldırırmış. Peygamber efendimiz ve Ali efendimizle beraber Kuran okuduğunu bizzat hocası Lokman-ı Perende Hz. görmüş.
Dedem, bu külliyeyi ziyaretinde gördüğü bu camiden çok etkilenmiş. içine bir kurt düşmüş. Madem bizim pirimiz, sultanımız Hacıbektaş Velidir. Neden o namaz kılmış, kıldırmış...????? Bize niye.....?????
Hatta dedem, Hacıbektaş ilçesinde aynı gün otobüs bulamadığı için bir gece otelde kalmış. Kahvede, ilçenin yerlisi alevi bir ihtiyarla tanışıp epey sohbet etmiş. Kafasını kurcalayan bu namaz meselesini sormuş.
O ihtiyarda demiş ki; bende senin gibi aleviyim ama Namaz kılar, Kuran okurum.
Dedem anlamış ki..! Hacıbektaş Veli Hz. vefat ettikten sonra yerine geçenler nefislerinin heva ve heveslerine yenilmişler.
Sapkınlık Pirimiz Veli Hz.den sonra başlamış.
Dedem, Memlekete döndüğünde Sunni alimlerce yazılmış Hacıbektaş Hz.ile ilgili eserleri gizliden gizliye okuyup gerçekleri öğrenmiş.
Evet Pirimiz, Sultanımız Hacıbektaş Veli Hz.den sonrakiler aynı İbn Sebe gibi fitne ateşini tekrar har'lamışlar.
Hepsini dedem; babam büyüdükten sonra bir bir anlatmış. Demiş ki oğlum vasiyetim olsun sana, sende kendinden olanlara vasiyet et. Bu Sunni-Alevi düşmanlığı aslında ve öz'ünde yok. Sen hiç Yezid isimli bir sunniye rast geldin mi? Gelemezsin. Bilerek aramıza nifak sokulmuş. Biz Allah için kendimizce bir gayret göstermeli, bu oyuna alet olmamalıyız, onarılmalı. Ama nasıl...??? demiş.
Ve mevcuttaki yaşanan alevilik, gerçek Hacıbektaşi Veli çizgisi değil. Bunu dedem babama, bende çocuklarıma anlattım durdum. Ama, fitne, bir kere yakıp yıkmış.
Taassuplar..İnatlaşmalar..Kinleşmeler...!
Bu fitnenin sönmeyen ilk fitili nasıl ateşlendi şimdi onu anlatayım sana.
-Cemel Vak-asını duydun mu?
-Müslüman görünümlü münafık-yahudi birisi tarafından yakıldı bu nifak fitili.
-Cemel vak'asın da; iki tarafın fiilen savaşa başlamaları yahudi ib-ni Sebe nin gece karanlığında 30-40 kişi ile gürültü çıkartıp, kılıc seslerini at kişnemelerini iki orduya da duyurarak şu haberleri sızdırtmış.
-Hz. Alinin ordusu, Hz. Aişenin ordusuna gizlice saldırdı, çok ölü var.
Diğer tarafa da tersini söyleyerek askerin hırslarını kamçılatmak sonucu patlak verdirmiş de hiç kimse önünü alamamış.
-O savaşta, karşılıklı olarak On binden fazla müslüman şehit oldu. On bin tane kardeş, kardeşini öldürdü.
-Aslında iki ordu komutanlarıda savaşmadan, ertesi gün sulha erdiklerini neredeyse açıklayacaklarmış. Ama, müslüman görünümlü münafık ibn Sebe, bunu öğrenir öğrenmez böyle bir fitne çıkararak müslümanı müslümana kırdırmayı başarmış.
(bu savaş için her iki taraftanda ölenler şehit oldular. Taraf tutamayız.)
Cemel Vak-asının çıkış sebebi...:
Hz Osman Efendimizi şehit edenlerin hemen tamamının kılıçtan geçirilmesi taraftarı olan Hz.Aişe annemiz, Hz. Zübeyr ve Hz.Talha ra. İle;
Ortalık biraz durulsun, biraz bekleyelim, sonra da adil olmak için gerçek suçluları tespit için mahkeme kurup ondan sonra cezalandıralım düşüncesindeki Hz.Ali efendimiz ve taraftarları arasındaki bu görüş farklılığının fikri tartışma ile çözümüne fırsat bırakılmadan çıkarılan fitnelerle sıcak savaşa dönüştürülen vak'anın adıdır.
Aslı uzun. Mucbir sebep bir tane değildi. Kabile taassubu vardı, Devletin bekâsı ile ilgili endişler vardı)
-Evladım Zeki durum budur işte.
Fitne var ya fitne!. Hangi toplu imha silahı olursa olsun fitne kadar etkili olamaz. Asla ve Kat'a.
Bak, İbni Sebe adındaki münafık; Hicri 656'lı yıllarda bu fitnenin fitilini ateşledi, halen daha imhası devam ediyor. Sence böyle imhası kesintisiz devam eden bir silah üretebilirmi insan oğlu...?? Nükleer silahlar da dahil.
TAM 1400 YILDIR ATEŞİ-BARUTU BİTMİYOR
Bir ara; biraz, birbirimizden haber alamaz olduk. Ben başka bir semte taşınmıştım.
Kopukluk oldu epeyce.
Bir gün, çarşı camisinin çay ocağında oturmuş ezanın okunmasını bekliyordum. Yanıma genç bir delikanlı geldi;
-Selamunaleykum Zeki amca.
-Ve aleykümselam..!! Genci tanıyamamıştım
-Estağfurullah..Estağfurullah.
-Müsade edin, elinizi öpeyim, bu bana dedemin vasiyeti dedi.
-Deden kim...!!!
-Ali Haydar efendi.
-Aman Allahım..! Aman Allahım...!!! Deden..deden...Burada mı? Köyde mi?
Delikanlının başı önüne düştü adeta.
-Amca..Dedem..Vefat etti. 7 ay oldu.
İçimden kopan kopana. Şaşırdım, çok, çok üzüldüm, kahrettim kendime.
Ulen Zeki oldu mu bu şimdi, yakıştımı sana..?
Bak yarım bıraktın Ali Haydar dedeyle dostluğunu. Tabutunu bile taşımak nasip....!
-Delikanlı sen..sen..hani.. hangi torun..?
-Anladım amca. Ben ikiz torunlarından alevi olan Hüseyin'im. Sunni olanı Hasan.
-Hüseyin...!! Deden .. Köyde mi vefat etti..?
-Amca, dedem ilçede hastahanede vefat etti. Zaten vasiyet etmişti sağlığında.
Benim tabutumu ilk önce ilçedeki çarşı camisine götürsünüz; burada sunni olan torunlarım cenaze namazımı kılsınlar. Sonrada köydeki cem evine.
-Hüseyin, deden, en son senin nereni öpmüştü? hatırlıyormusun?
Sağ gözünün dış alın tarafını gösterdi.
-En son buramı öptü amca. Hiç unutmadım.
Aynı dedesinin hamamda benim başımı kendine çekerek yanağımdan öptüğü gibi Hüseyini çektim kendime, gösterdiği o noktaya koydum dudaklarımı, dedesinin aynısı gibi.
!!!.... ağladım... ağladım... ağladım.....!!!
Hüseyin hiç tedirgin olma dı ki...!
Sanki yeniden, yine; Ali Haydar dedesi öpüyor teslimiyetinde sadece sabırla bekledi.
Hüseyin hiç tedirgin olmadı ki....!
!!!!!........ O ALEVİ, BEN SUNNİ.......!!!!!
Duygusal dostlarınızla paylaşma temennâsı.
Hürmetli Dua İle Efendim.
Yorumlar
Yorum Gönder