*Gerçek bir Hikayedir.**
PEMBE ANA
Çok Gariban bir Kadındı, Çok Düşkün bir Ana'ydı Pembe Ana.
Ahh...! Pembe Anam, bu gün bir hüzün çökmüşken yüreğime sen aklıma geliverdin.
15 Yıl olmuş Pembe ana vefat edeli.
Ama sanki bana daha dün tanımışım gibi geliyor bu yaşlı tevekkelli hanım anacığımı.
İç Anadoluda, eski adı Atlar Diyarı olan küçük bir vilayetimizin sessiz ve sakin bir kasabasının ahalisindendi Pembe ana.
Pembe anamın kasabasıda kendi gibi sakindi. Sessiz ve huzurluydu.
Ama sanki, Pembe ana sadece sakindi. Çokça huzursuzdu ama sabırlıydı.
Bu kasaba; gerçekten edepli bir insan gibiydi. Ahlaklı ve erdemli, kendi halinde zararsız insanların yaşadığı bir diyar idi.
Halkı; küçüğünden, büyüğüne tam bir teslimiyetle Vatanına bağlı ve aşık insanlardan müteşekkildi.
Sanırım mayası temelden iyi tutturulmuş. Efendisi çokçaydı. Mütedeyyindiler.
Ecdatlarına rahmet.
Bu mütevazi kasabanın "Kavak" gölgesindeki ofisimizde mesai arkadaşlarımla sohbet ederken bu Pembe anadan bahsedildi.
Tanışmam öyle başladı Pembe anayla.
Ahh..! Anacığım..!
Bu kadar yeni yeni icadlar, kâşifler var bu dünyada da..!
Neden şu gözü çıkası "Garibanlığın" kökünü kazıyacak bir icad bulunamıyor ki...?
Garibanlığın çivisi çıkmıştı bu Pembe anamın dünyasında.
Oğulları Ali ile Yusufun babaları, onlar küçükken vefat etmişte bu anaları ne olmuş, nasıl olmuşsa bu küçükleri el umuduna terk edip ikinci kocayamı gitmiş miş ne..!
Kim bilir nice nice mecburiyetler olmuştu hayatlarında.
Bu serzenişide büyük oğlu Ali efendiye ben epey sitem ettiydimde o da kendini haklı çıkrmak için, yada benim sitemlerden vaz geçmem için az biraz anlatıverdi.
Allahtan kısa anlattı Ali abi.
Bende bilmek istemiyordum zaten geçmişinde ne olmuştu, ne yaşanmıştı. Gördüklerim ve yaşadığım acı yetiyordu.
Sadece;
-Ali abi dediydim, sen mutlaka haklısındır, çok acılar yaşamışsın belli ama bak şuna, şimdi çok düşkün, kapına gelmiş
"eman demekte"
Pembe ana, bu gün nedense seni hatırladım.
Sanki bana uzaktan uzaktan sitem gönderir gibi hissettirdin ruhaniyetini.
-Hani ya benim oğlum olmuştun? hani ya bana üzülmüştün? neden hiç Fatihalar göndermezsin be hey vefasız oğlan der gibiydin.
Ah anacığım, biz insan evlatları işte böyle vefasız nankörleriz.
Unutuyoruz ya!
Sıra bize gelecek ve bizde bir gün unutulacağız. Eden bulur dünyası bu.
Pembe anam, o bir avuç canı ile kimselerin ve hatta benim evime bile sığamadı da götürüp odunluğa bir döşek, yorgan atıp oraya sığıdırılıverdi.
İlk gördüğümde yatırldığı yeri, aklım gitti sandıydım. Çok canım yanmış, içim kavrulup sızlamıştı.
Biraz ilgilendik, sağa sola söyledik, sağ olsunlar ilgilenenler çoğaldı ama o gariban anamı yine o köhne buz damından çekip çıkaramadık. Odunluğun ta tepesinde bir küçük ışıklığı vardı da o pencerenin camı
bile yoktu.
Farklı bir yapıydı. Tavan iç yüksekliği 3-4 metre rahat vardı. O tek pencerede tavana çok yakındı. Yani yangın merdiveniyle anca ulaşılabilecek yükseklikteydi. Ama samimi olup dertlenseydim hall olurdu. Demek ki..!
Ben de adammıymışım..! Bir Camı bile takamaydıydım. Pişmanlık çok acı verici.
Pembe anam belkide bu gün aklıma bunun için geliverdin. Yuh olsun sana, küçücük bir camı bile taktıramadında gidip sıcacık yatağında kıvrılıp yatıverdin. Utanmadın...!
Haklısın be anam. Hemde çok haklısın.
Milyon yuhh olsun bana emi.
Garibanlık ne menem şey. Yüzü çok soğuk olur derler ya! gerçekten hemde ne soğuk. Buz tutmuş gibidir gariban analar, babalar.
Sıcacık evinde "sıkıntıdan patlıyorum" diyen kardeşim, lütfen iyicene bir oku. Lütfen..!
O sene Ramazan orucu kış sonuna denk gelmişti. iftar çok erken olduğundan yemeği iş yerinde yiyiyorduk. Bir akşam mesai arkadaşım Fatih'e rica ettim iki kişilik yemek aldık gittik Pembe anamın viranesine.
Çok mutlu oldu. Bilirsiniz iftar zamanının o tatlı telaşelerini, o anbiyansını.
Bir keresinde, bende oruç tutmak istiyorum, çok hevesleniyorum demişti de bende; hele bir iyileş sonra tutarsın, şimdi olmaz, çok kuvvetsizsin demiştim. O da vaz geçmişti.
Anacığımın yatağının üstüne yemek tepsisini koydum, yemeklere bir bakıverdi ve dediki;
-Şu çorbayla salatayı ben yiyeyim, şu köftelerle tatlıda Ali ye kalsın, o gelsin yesin.
-Yok, yok anacığım sen hepsini ye. Ben iftarımı açmak için sadece çorbayı içecektim zaten. Bunları oğlun gelir yer diyerek razı ettimde kendi yemğinin hepsini yedirmiş oldum.
Çorbayı içtim, namazımı kılacağım sen rahat rahat ye yemeğini dedim, kıbleye yöneldim, bir türlü ellerimi kaldırıp tekbir getiripte namaza başlayamadım.
Ahh..Anamnm.Ahh..!!....Ahh..!!!
İçimi adeta yaktında kavurdun, sen n'ettin böyle.
Hani kıssadan hisse alacağımız bir hikaye anlatılır ya!
Hain oğlan anasına kızıp ödürmüşte, hırsı geçmemiş, anasının göksünü yarıp çiğerini alırken elini kesivermiş ve gayri ihtiyari "vay anam" demiş, ciğer dile gelip "CAN YAVRUM" deyivermiş ya!
O aklıma geldi.
Keşke orada çokça ağlayabilip, manen helal olsaydı da...!!!
Pembe anamın boynuna sarılabilseydim.
Ahh. Vicdan ah.! Ahh merhamet ah....!
Bir gün, kasabanın merkez camisinin önünden geçerken bir cenaze namazına denk geldim.
Sordum......???
-Vefat eden kim...?
Dediler ki......!!!!!!
-Falancaların Ali'nin yaşlı anası.
Feryattttt eder gibi yine sordum...???
-yoksa bu PEMBE ANA mıııııı....!
-Evet o dediler. çilekeş kadın, öldü kurtuldu.
Kilitlendim, düğümlendim, can çekiştim.
-Beni doğuran anam asıl şimdi mi öldü ne...!!!
Ahh..Çilekeş kadın, garibanların anası.
Asıl biz öldük, ama sana acıyoruz.
Nasıl da utandırıyor bu vefasız, yalandan oğlunu sessiz çığlıklarını ardında bırakarak gitmen.
Acaba giden mi kâr da, kalan mı?
Yüreğimi parçalayıp atasım geliyor bazen böyle Pembe Ana'ları ağlar, sızlar görürken.
Belki bunu bile söylemeyi hak etmiyorum. Ağlamalarım yalan; gözlerim hani niye yaş'sız ? niye sahiden çiğerim parçalanmadı..?
Pembe Anam, aha bu gün yada yarın bizde geleceğiz yanına.
Nasıl başımı kaldırıpta bakacağım sana.
Pembe ana ben geldim...!
Tanımadın mı beni..?
Ya nasıl olur, nasıl sende kimsin dersin..!!
Hani ben falancaydım, filancaydım...!
Hani sana ana derdim.....!!!
Haa..Tanıdım..Şimdi Tanıdım, seni...!!!
Benim yalandan oğlum olan seni.....!
Aman Rabbim..!
Çok utanıyorum demekten bile utanıyorum.
Pembe Ana seni o odunlukta bıraktım ya..!
Bu gün aklıma onun için düştün.
Şimdi anladım...!
Kulağıma fısıldıyorsun hâlen daha.
"Benim vefasız yalancı oğlum" diye.
Hani ola ki rast gelirseniz Pembe Anam gibi garip gurebalara n'olur sakın benim gibi nankör olmayın. Merhametli olun.
Önce Sevginizle yüreklerini ısıtın.
Elinizden gelenide sakın ihmal etmeyin. Yalvarıyorum cem'i cümlenize.
Yoksa sizde ben vefasız gibi yanar durursunuz, çok pişman olursunuz.
Giden gittikten sonra.
Ahhh..PEMBE ANAM ahhh....!
Lillahil Fatiha.
Hürmetli dua ile.
PEMBE ANA
Çok Gariban bir Kadındı, Çok Düşkün bir Ana'ydı Pembe Ana.
Ahh...! Pembe Anam, bu gün bir hüzün çökmüşken yüreğime sen aklıma geliverdin.
15 Yıl olmuş Pembe ana vefat edeli.
Ama sanki bana daha dün tanımışım gibi geliyor bu yaşlı tevekkelli hanım anacığımı.
İç Anadoluda, eski adı Atlar Diyarı olan küçük bir vilayetimizin sessiz ve sakin bir kasabasının ahalisindendi Pembe ana.
Pembe anamın kasabasıda kendi gibi sakindi. Sessiz ve huzurluydu.
Ama sanki, Pembe ana sadece sakindi. Çokça huzursuzdu ama sabırlıydı.
Bu kasaba; gerçekten edepli bir insan gibiydi. Ahlaklı ve erdemli, kendi halinde zararsız insanların yaşadığı bir diyar idi.
Halkı; küçüğünden, büyüğüne tam bir teslimiyetle Vatanına bağlı ve aşık insanlardan müteşekkildi.
Sanırım mayası temelden iyi tutturulmuş. Efendisi çokçaydı. Mütedeyyindiler.
Ecdatlarına rahmet.
Bu mütevazi kasabanın "Kavak" gölgesindeki ofisimizde mesai arkadaşlarımla sohbet ederken bu Pembe anadan bahsedildi.
Tanışmam öyle başladı Pembe anayla.
Ahh..! Anacığım..!
Bu kadar yeni yeni icadlar, kâşifler var bu dünyada da..!
Neden şu gözü çıkası "Garibanlığın" kökünü kazıyacak bir icad bulunamıyor ki...?
Garibanlığın çivisi çıkmıştı bu Pembe anamın dünyasında.
Oğulları Ali ile Yusufun babaları, onlar küçükken vefat etmişte bu anaları ne olmuş, nasıl olmuşsa bu küçükleri el umuduna terk edip ikinci kocayamı gitmiş miş ne..!
Kim bilir nice nice mecburiyetler olmuştu hayatlarında.
Bu serzenişide büyük oğlu Ali efendiye ben epey sitem ettiydimde o da kendini haklı çıkrmak için, yada benim sitemlerden vaz geçmem için az biraz anlatıverdi.
Allahtan kısa anlattı Ali abi.
Bende bilmek istemiyordum zaten geçmişinde ne olmuştu, ne yaşanmıştı. Gördüklerim ve yaşadığım acı yetiyordu.
Sadece;
-Ali abi dediydim, sen mutlaka haklısındır, çok acılar yaşamışsın belli ama bak şuna, şimdi çok düşkün, kapına gelmiş
"eman demekte"
Pembe ana, bu gün nedense seni hatırladım.
Sanki bana uzaktan uzaktan sitem gönderir gibi hissettirdin ruhaniyetini.
-Hani ya benim oğlum olmuştun? hani ya bana üzülmüştün? neden hiç Fatihalar göndermezsin be hey vefasız oğlan der gibiydin.
Ah anacığım, biz insan evlatları işte böyle vefasız nankörleriz.
Unutuyoruz ya!
Sıra bize gelecek ve bizde bir gün unutulacağız. Eden bulur dünyası bu.
Pembe anam, o bir avuç canı ile kimselerin ve hatta benim evime bile sığamadı da götürüp odunluğa bir döşek, yorgan atıp oraya sığıdırılıverdi.
İlk gördüğümde yatırldığı yeri, aklım gitti sandıydım. Çok canım yanmış, içim kavrulup sızlamıştı.
Biraz ilgilendik, sağa sola söyledik, sağ olsunlar ilgilenenler çoğaldı ama o gariban anamı yine o köhne buz damından çekip çıkaramadık. Odunluğun ta tepesinde bir küçük ışıklığı vardı da o pencerenin camı
bile yoktu.
Farklı bir yapıydı. Tavan iç yüksekliği 3-4 metre rahat vardı. O tek pencerede tavana çok yakındı. Yani yangın merdiveniyle anca ulaşılabilecek yükseklikteydi. Ama samimi olup dertlenseydim hall olurdu. Demek ki..!
Ben de adammıymışım..! Bir Camı bile takamaydıydım. Pişmanlık çok acı verici.
Pembe anam belkide bu gün aklıma bunun için geliverdin. Yuh olsun sana, küçücük bir camı bile taktıramadında gidip sıcacık yatağında kıvrılıp yatıverdin. Utanmadın...!
Haklısın be anam. Hemde çok haklısın.
Milyon yuhh olsun bana emi.
Garibanlık ne menem şey. Yüzü çok soğuk olur derler ya! gerçekten hemde ne soğuk. Buz tutmuş gibidir gariban analar, babalar.
Sıcacık evinde "sıkıntıdan patlıyorum" diyen kardeşim, lütfen iyicene bir oku. Lütfen..!
O sene Ramazan orucu kış sonuna denk gelmişti. iftar çok erken olduğundan yemeği iş yerinde yiyiyorduk. Bir akşam mesai arkadaşım Fatih'e rica ettim iki kişilik yemek aldık gittik Pembe anamın viranesine.
Çok mutlu oldu. Bilirsiniz iftar zamanının o tatlı telaşelerini, o anbiyansını.
Bir keresinde, bende oruç tutmak istiyorum, çok hevesleniyorum demişti de bende; hele bir iyileş sonra tutarsın, şimdi olmaz, çok kuvvetsizsin demiştim. O da vaz geçmişti.
Anacığımın yatağının üstüne yemek tepsisini koydum, yemeklere bir bakıverdi ve dediki;
-Şu çorbayla salatayı ben yiyeyim, şu köftelerle tatlıda Ali ye kalsın, o gelsin yesin.
-Yok, yok anacığım sen hepsini ye. Ben iftarımı açmak için sadece çorbayı içecektim zaten. Bunları oğlun gelir yer diyerek razı ettimde kendi yemğinin hepsini yedirmiş oldum.
Çorbayı içtim, namazımı kılacağım sen rahat rahat ye yemeğini dedim, kıbleye yöneldim, bir türlü ellerimi kaldırıp tekbir getiripte namaza başlayamadım.
Ahh..Anamnm.Ahh..!!....Ahh..!!!
İçimi adeta yaktında kavurdun, sen n'ettin böyle.
Hani kıssadan hisse alacağımız bir hikaye anlatılır ya!
Hain oğlan anasına kızıp ödürmüşte, hırsı geçmemiş, anasının göksünü yarıp çiğerini alırken elini kesivermiş ve gayri ihtiyari "vay anam" demiş, ciğer dile gelip "CAN YAVRUM" deyivermiş ya!
O aklıma geldi.
Keşke orada çokça ağlayabilip, manen helal olsaydı da...!!!
Pembe anamın boynuna sarılabilseydim.
Ahh. Vicdan ah.! Ahh merhamet ah....!
Bir gün, kasabanın merkez camisinin önünden geçerken bir cenaze namazına denk geldim.
Sordum......???
-Vefat eden kim...?
Dediler ki......!!!!!!
-Falancaların Ali'nin yaşlı anası.
Feryattttt eder gibi yine sordum...???
-yoksa bu PEMBE ANA mıııııı....!
-Evet o dediler. çilekeş kadın, öldü kurtuldu.
Kilitlendim, düğümlendim, can çekiştim.
-Beni doğuran anam asıl şimdi mi öldü ne...!!!
Ahh..Çilekeş kadın, garibanların anası.
Asıl biz öldük, ama sana acıyoruz.
Nasıl da utandırıyor bu vefasız, yalandan oğlunu sessiz çığlıklarını ardında bırakarak gitmen.
Acaba giden mi kâr da, kalan mı?
Yüreğimi parçalayıp atasım geliyor bazen böyle Pembe Ana'ları ağlar, sızlar görürken.
Belki bunu bile söylemeyi hak etmiyorum. Ağlamalarım yalan; gözlerim hani niye yaş'sız ? niye sahiden çiğerim parçalanmadı..?
Pembe Anam, aha bu gün yada yarın bizde geleceğiz yanına.
Nasıl başımı kaldırıpta bakacağım sana.
Pembe ana ben geldim...!
Tanımadın mı beni..?
Ya nasıl olur, nasıl sende kimsin dersin..!!
Hani ben falancaydım, filancaydım...!
Hani sana ana derdim.....!!!
Haa..Tanıdım..Şimdi Tanıdım, seni...!!!
Benim yalandan oğlum olan seni.....!
Aman Rabbim..!
Çok utanıyorum demekten bile utanıyorum.
Pembe Ana seni o odunlukta bıraktım ya..!
Bu gün aklıma onun için düştün.
Şimdi anladım...!
Kulağıma fısıldıyorsun hâlen daha.
"Benim vefasız yalancı oğlum" diye.
Hani ola ki rast gelirseniz Pembe Anam gibi garip gurebalara n'olur sakın benim gibi nankör olmayın. Merhametli olun.
Önce Sevginizle yüreklerini ısıtın.
Elinizden gelenide sakın ihmal etmeyin. Yalvarıyorum cem'i cümlenize.
Yoksa sizde ben vefasız gibi yanar durursunuz, çok pişman olursunuz.
Giden gittikten sonra.
Ahhh..PEMBE ANAM ahhh....!
Lillahil Fatiha.
Hürmetli dua ile.
Yorumlar
Yorum Gönder