-ELAZIĞ ve MALATYADA DEPREM-2020

-İSTANBULDA DEPREM-1999
-ANA - BABA HAKLARINDAKİ RAHMANİ FARKLIKIKLAR
-ANNEDEKİ RAHİMİYET SIFATININ TECELLİSİ
Havva Ana'mızdan..Son Ana'ya kadar..ANNELER HEP AYNI KALACAK.

!!!!!!!.......DÜN, ELAZIĞDA GÖÇÜK ALTINDAN BİR ANNE SESLENİYOR.. ÇOK ZOR NEFES ALABİLİYORUM.. KONUŞMAKTA ZORLANIYORUM AMA BENİ DEĞİL ÇOCUKLARIMI KURTARIN.......!!!!!!!!
Çocuklarım Merdivenin altında..Seslerini duyabiliyorum...Hayırrr..Hayırr..Beni sonra... Beni sonra.... ÖNCE ÇOCUKLARIM.......!!!!


Kalblerin en latîfi (hoşu), en şefîkı (şefkatlisi); kısm-ı sânî (ikinci kısım) ile ta‘bîr edilen kadın kalbidir.” (İşârâtü’l-İ‘câz, 197-198)



Geçen gün bir video izledim. Sanırım İngilterede olmuş. Bir kayak merkezinin seyir terasında üç erkek iki kadın iki de çocuk etrafı seyrediyorlardı ki dağdan çığ kopup aşağıya doğru gelmeye başladı. Grup çığın kendilerinden uzakta oluşuna güvenerek heyecanla seyrederken çığın gürültüsü bunlara yakın bir kar kitlesinide harakete geçirdi ve işte flim de burada koptu. Erkekler ve bir kadın can havliyle nasıl kaçmaya başladılar ki...!
Tek kalan kadının kucağında 3 yaşlarında bir çocuk vardı ve ayrıca sandalyede oturan 8-10 yaşlarındaki diğer çocuğu da diğer eliyle kaptı hemde çiğerden gelen yanık bir sesle galiba çocukların babasının (kocasının) ismini defalarca tekrarlayarak onları oradan çekip almaya çalıştı. O arada kar dumanı da onlara ulaştı ve görüntünün devamı görünmez oldu. İnşallah kurtulmuşlardır inşallah. Çok acı veren bir görüntüydü.

Baba, benim yaptığım yanlışı yapıp kendi canının derdiyle hayatta kalmayı başardı amma...!
(keşke başaramaz olaydı.)

Şimdi sıra benim hikayemde.
Aynısına yakın; kendi canımın derdine düşme fiilini de ben işlemiştim. Gayri ir'adi olarak.

17 Ağustos 1999 Tarihindeki depremde İstanbul-Pendikte  9 katlı bir binanın son katındaydı evimiz.
Deprem toplamda 25+20= 45 saniye olmuş. Yani 25 saniyesi oluyor bir 5-6 saniye ara veriyor sonrada ikinci 20 saniyesi.
Hanım beni ilk sarsıntının sonunda yani 25 saniyeden sonraki 5-6 saniyelik arada uyandırdı. Kalk deprem oluyor dediğini duydum. Yatakta oturdum ama dengemi zor sağladım. Sağa sola kayıktaki gibi sallanıp durdum.
Ellerimle döşeği sıkıca tutarak dengede anca durabildim.
Ben sadece depremin ikinci 20 saniyesini duydum, hissettim.
Aman Allahım..!! Alttan ve derinden nasıl bir uğultu, sarsıntı ki korkunç bir durum yani.
O koca bina cidden beşik gibi sallanıp durdu.

Bu an..! ölüm korkusunun galebe çaldığı ve yaşandığı an'ın başlangıcı oldu.
Bunları yazmak hiç hoş değil, biliyorum ama; gerçeklerle yüzleşmek zorundayız.
O ölüm an'ın da; Müslüman olan ben'im; manevi sığınma meleklerim devreye girdi mi? Veya ne kadar devreye girdi?
İrademizin devre dışı kaldığı, aklımızın dumura uğradığı o anda...!
Kalbimde bulunduğunu sandığım İmanım;
o felaket anında vefat etmem vuku bulsaydı benim son nefesimi "İMAN" ile nihayetlendirmeme yetecekmiydi?
Bunu sorguluyorum / sorgulayalım.

O ölüm korkusu anında; Allah (cc) aklıma geldimi? yada ne kadar geldi?
Depremin uğultusunu iliklerime kadar hissettiğim o 20 saniyede onu hatırlamıyorum ama sadece selat-u selam okuyabildiğimi hatırlıyorum.
Yaa işte bu kadar zor İman selametinde olmak. Çok üzülmüş hatta çok korkmuştum, hatta çok utanmıştım.
Keşke ilk önce Kelime-i Şehadet getirip ardı sıra Selat-u Selam okusaydım.
(bu sıralamada, Önce Allahın Vahdeniyetine ve devamında da Efendimize îmân olmalı anlamı çıkarılmalı)
Meselâ 3 gün önce yine İstanbul'daki 5.8 lik depremin sarsıntısı an'ında bir ağabeyimiz, maşallah nasıl soğukkanlılıkla ve samimiyetle Kelime-i Tevhidi defalarca okudu.
İnşallah bu ferasetli İman selameti cümlemize nasip olsun.
Amma ben bir kötü birde iyi örnek vererek yaşanacak muhtemel durumları arz ettim.
Bu işin şakası yok. Vallahi ölümüne ciddiye almalıyız. Gaflet sarmalından sıyrılmalıyız.
O 1999 daki depremin Gölcük ilçesinde gidip gördüklerimi anlatmak istemem.
Billahi işimiz çok zor ama imkansız değil. Sürekli, sürekli İman'ımızı güçlendirecek takviyelerle sonsuz hayatımız için tedbirler almalıyız.

O halde siz beni zikredin ki ben de sizi zikredeyim. Bana şükredin, nankörlük etmeyin. (Bakara 152)
(zikirden gaye, gafleti yok etmek ve onu kovmaktır. Öyleyse Allah’ın emirlerini yerine getirmeyi ve yasaklarından kaçınmayı ifade eden her şey zikrin kapsamı içindedir.)

Sarsıntılar az biraz hafifler hafiflemez fırladım dış kapıya doğru.
Maalesef çocuklar falan aklıma dahi gelmedi.

Ben dış kapıya yönelip fırladığımda....! Hanımın çığlığı....!  Ya ÇOCUKLAR...!!!
İşte o cığlıkla ancak hatırlayabildim sorumluluğumu. Ve utancımı.
Döndüm 3 çocuğuda kaptığımız gibi indik aşağıya.
3 Çocuğun Kadın olanı ANA..! Yani Hanım.
3 Çocuğun Erkek olanı BABA..!! Yani ben..!

Haşa her Baba benim gibi ve o İngiliz gibi inşaaAllah kazma - kürek değildir elbette ama...! Muhtemelen azınlıkta da değilizdir.
ÇÜNKÜ....!
Anne şefkati, Allah (cc) Rahimiyet sıfatının kainattaki en belirgin tecellisiymiş.
Ana Rahmi, Rahimiyet.

Baba da tabii ki biraz da ironi yaparak anlattığım gibi de öyle basit ve sıradan değil.
Ama ikisi arasındaki şefkat farkı çok fazla. Yani Rabbimiz ANA' yı çok özel donanımlı yaratmış. O bu hususta üstün farklılıkta.

Mesela, babanın evlatlarına yaptığı dua; peygamberlerin ümmetlerine yaptığı dua gibiymiş.
Yani illa ki bir denge var. Ama ikisi arasındaki farkı anlayıp kavrayabilmek için bütün bu anlatımlara ihtiyacımız var.

Ama Anne hakkının hiç bir evlat tarafından ödenemeyeceği de kesinlikle bilinmesi gereken mutlak bir hakikat.

Yine mesela, bir evlat baba hakkını şu ameli işlediğinde ödeyebiliyormuş.
Babası köle olsa evladı da köle olan babasını gidip satın alsa ve onun hürriyet hakkını kendisine bağışlayıp azad etse babasına olan hakkını ödemiş oluyormuş.
Ama Ana sı için istersen on defa, yüz defa kölelikten kurtarıp azad etse evlatlık hakkını ödemesi söz konusu bile olamıyormuş.

Anası ve babası hayatta olanlar lütfen bu hassasiyet ve sorumluluk duygularıyla eften püften meseleler için anacığınızı vede babacığınızı üzüp, kırmayın. Her fırsatta boyunlarına sarılın doya doya öpüp koklayın. Onların da sizin kokunuzu ta çiğerlerine kadar çekmelerine fırsat verin.
Benim bir arkadaşım vardı, anacığının boynuna sarılır öper ve derdiki anacığım haydi beni/evladını şöyle derin derin bir kokla.
Yahu o yaşlı anası nasıl mutlu mesud olurdu ki.
Kardeşlerim! içtenlikle söylemeseniz dahi bunu n'olur deneyin bakın o ana nasıl bir halet-i ruhu ye atmosferinde buhar olup uçacak ve sizde buna şahit olmanın ve vesile olmanın mutluluğunu soluklayacaksınız.
Hiç bir neden ve etkene izin vermeyin ki bu mutluluğu ana-evlat... baba-evlat olarak en derininden yaşamanıza engel olmasın.

Gerçi babalar.. Biraz taş fırın erkeği çıksalarda siz sarılmaktan vaz geçmeyin ve hele hele sakın utanayım demeyin.
Sarılın... Sarılın... Sarılın...
Haydi kurban olurum Allahınıza, Rasulünüze.

Boş verin hayatın bir çok saçmalığını,
Ana- Baba her derde deva.
Vallahi de Billahi de.

Tevfik ve İnayet Rabbimizden.
Salat ve Selam Rasul-u Zişan Efendimize.

Yorumlar

Popüler Yayınlar