RÜŞTE YAŞ İLE ERİŞİLSEYDİ SAÇI SAKALI AĞARMIŞ ONCA İNSAN HİÇ TONLA GÜNAH İŞLERMİYDİ?
Rüşt.. : Erginlik, Doğruluk, hayır ve şerri ayırt etme akıllılığında olmak, hidayet yolunu keşf etmek, reşit olmak.
Rüşte ermek meğer ne kadar önemliymiş. Ama buna ne yaşla nede tecrübeyle ulaşılamıyormuş. Teffekür metodunu kullanmak lazımmış.
-Neden yaratıldım..?
-Niye varım..?
-Var oluşum sadece kendim için mi?
-Kendim için bildiklerim hep benim mi?
-Dünyada yaşama hakkımı nasıl kullanmalıyım?
-Hakikatte ben, benim miyim? Benimmiyim?
-Nereden geldim? Nereye gideceğim?
-Ölümü öldürmek çare mi? Yada ölüm ölürmü?
-Ölümü öldüremiyorsam, ölüm beni öldürmeden neler yapmalıyım?
-Aklım varsa, aklımı nasıl akıllıca kullanmalıyım?
-Gerçekten var olanlar kendiliğinden var olmuş olabilir mi?
-Kendiliğinden var olmak hakikatse, neden ölümü öldüremiyorlar? Ve ölüyorlar?
-Kendiliğinden var olma kudreti neden bu kadar akılsızlık etmişte sonsuzluğu var edememiş?
-O zaman hiç bir şey tesadüf değil;
değil mi?
Rüşt'e ermek pekte kolay, yada pekte ucuz değilmiş. Ama olmayacak şeyde değilmiş.
Akıllı olmak lazımmış.
Akıllı olanda; sıcakla/soğuğu, acı ile tatlıyı, sevinç ile üzüntüyü, güzel ile çirkini, cennetle/cehennemi hem idrak eder, hemde anında istikametini, rotasını belirler, uçurumdan selamete döner.
Bir bilmece var bende,
Bilmece bilmece içinde,
Ben bilmece içinde, bilmece benim içimde.
Bilmece varlık içinde, varlık benim içimde.
Rüştünü ispatladı dedi mürşidi.
Mürid, mürşidinden aldı icazeti daldı varlık içine.
Varlıkta hakikat, hakikatte buldu varlığı var edeni.
Rüştünü ispat edenin yaşı, on olur, on beş olur, yirmibeş olur.
Kırk beş olur, altmış beş olur, yüzbeş olur.
Derdi dünya olan rüşt'ü bilmez, rüşt onu bulmaz.
Erken rüştünü bulan, çok yol alır, azık alır, varda var oluken nede darda kalır.
Rüştünü ispat edenin yüzü ak, Peygamberi kardeş olur.
Sahi biz rüştümüzü ispat ettik mi?
Edecekmiyiz? Ediyormuyuz?
Haydi gün bitmeden, güneş gitmeden;
Sıra bizde, bende, onda ve sizde.
İlle de rüştümüzü kemale erdirmeliyiz;
Bizler, sizler, onlar ve hepimiz.
KARA SAÇLILAR, AK SAÇLILAR.
Bu gün, yada yarın;
ama..!
BİR GÜN MUTLAKA....!
Dünya ayağımızın altından kaymadan.
Biz akıllıyız, aklımız bizde, biz aklımızın içinde.
Rüşt.. : Erginlik, Doğruluk, hayır ve şerri ayırt etme akıllılığında olmak, hidayet yolunu keşf etmek, reşit olmak.
Rüşte ermek meğer ne kadar önemliymiş. Ama buna ne yaşla nede tecrübeyle ulaşılamıyormuş. Teffekür metodunu kullanmak lazımmış.
-Neden yaratıldım..?
-Niye varım..?
-Var oluşum sadece kendim için mi?
-Kendim için bildiklerim hep benim mi?
-Dünyada yaşama hakkımı nasıl kullanmalıyım?
-Hakikatte ben, benim miyim? Benimmiyim?
-Nereden geldim? Nereye gideceğim?
-Ölümü öldürmek çare mi? Yada ölüm ölürmü?
-Ölümü öldüremiyorsam, ölüm beni öldürmeden neler yapmalıyım?
-Aklım varsa, aklımı nasıl akıllıca kullanmalıyım?
-Gerçekten var olanlar kendiliğinden var olmuş olabilir mi?
-Kendiliğinden var olmak hakikatse, neden ölümü öldüremiyorlar? Ve ölüyorlar?
-Kendiliğinden var olma kudreti neden bu kadar akılsızlık etmişte sonsuzluğu var edememiş?
-O zaman hiç bir şey tesadüf değil;
değil mi?
Rüşt'e ermek pekte kolay, yada pekte ucuz değilmiş. Ama olmayacak şeyde değilmiş.
Akıllı olmak lazımmış.
Akıllı olanda; sıcakla/soğuğu, acı ile tatlıyı, sevinç ile üzüntüyü, güzel ile çirkini, cennetle/cehennemi hem idrak eder, hemde anında istikametini, rotasını belirler, uçurumdan selamete döner.
Bir bilmece var bende,
Bilmece bilmece içinde,
Ben bilmece içinde, bilmece benim içimde.
Bilmece varlık içinde, varlık benim içimde.
Rüştünü ispatladı dedi mürşidi.
Mürid, mürşidinden aldı icazeti daldı varlık içine.
Varlıkta hakikat, hakikatte buldu varlığı var edeni.
Rüştünü ispat edenin yaşı, on olur, on beş olur, yirmibeş olur.
Kırk beş olur, altmış beş olur, yüzbeş olur.
Derdi dünya olan rüşt'ü bilmez, rüşt onu bulmaz.
Erken rüştünü bulan, çok yol alır, azık alır, varda var oluken nede darda kalır.
Rüştünü ispat edenin yüzü ak, Peygamberi kardeş olur.
Sahi biz rüştümüzü ispat ettik mi?
Edecekmiyiz? Ediyormuyuz?
Haydi gün bitmeden, güneş gitmeden;
Sıra bizde, bende, onda ve sizde.
İlle de rüştümüzü kemale erdirmeliyiz;
Bizler, sizler, onlar ve hepimiz.
KARA SAÇLILAR, AK SAÇLILAR.
Bu gün, yada yarın;
ama..!
BİR GÜN MUTLAKA....!
Dünya ayağımızın altından kaymadan.
Biz akıllıyız, aklımız bizde, biz aklımızın içinde.
Yorumlar
Yorum Gönder