BÖLÜM.... : 4
(Epifiz bezi konusunun son bölümü)
İSLÂM İNANCINA GÖRE
EPİFİZ BEZİMİZDE SAKLANMIŞ SIRLAR,
RUH MOLEKÜLÜMÜZ
(İlmi-i Ledun...Keramet)
(VEHBİ.............KESBİ....)
VEHBİ ve KESBİ ilim ne demektir?
İnsanoğlunun ilim denizinden aldığı bilgi iki türlüdür: Kesbî ve Vehbî.
1-VEHBİ.. :Bâzı mânevî özelliklere hâiz özel has kullara, Rabbimiz katından özel olarak hîbe edilen ve “ilm-i ledün” denen gizli, hâfî, bâtın, gaybî/metafizik bir bilgidir.
Ledün ilmi, mâneviyat  sahiplerinden, “hakka’l-yakîn” mertebesine çıkan bazı özel kullara taraf-ı İlâhîden hibe edilir. Ledün ilminin hakikati, Kehf Sûresi’nin 60-82. âyetlerinde, Hz. Mûsâ ve Hz. Hızır’ın (as) mâceraları nakledilirken dikkate sunulur. İsmini de 65. âyette geçen “ledün” kelimesinden alır. Âyette geçen “Rabbin istedi ki” tâbiri, “ledün” ilminin püf noktasıdır ve O’nun sırlarını istediklerine açacağına işâretlerden biri olmalıdır.
2-KESBİ.. : Allah’ın tabiata koyduğu “kevnî kanunlar” çerçevesinde çalışarak elde edilebilecek “ilme’l-yakîn” (ilim seviyesinde kesin bilgi), “ayne’l-yakîn” (müşahede-gözlem seviyesinde kesin bilgi) ve hakka’l-yakîndir” (tecrübe, kalb-sezgi, vicdan ve kanaat-i kat’iye seviyesinde kesin bilgidir).
(Bu bölüm Alıntıdır.)
VEHBİ İLİMLER.. :
Bu ilim, kişinin şahsi gayretleri ve sebepler dairesinde yapılması lazım gelen riyazet neticesinde elde edilmeyecek bir hakikatin ta kendisidir.
RABBİMİZİN SEÇTİĞİ ÖZEL HAS KULLARINA İKRAM-I İLAHİSİDİR.
İlmi- Ledun' dur. Rabbimizin, Peygamberler aleyhimusselam Efendilerimize, Hızır as.ma ilahi ikramıdır.
Yani bir kulun kendi özel çabasıyla elde edemeyeceği vasıflardır bunlar.
Peygamber aleyhimusselam efendilerimizin mucizeleri gibi.
Hızır as'mın akıl ve mantığa zıd olan icraatları gibi.
KESBİ İLİM SAHİBİ GİBİ  OLMALI-MIYIZ..?
Keramet makamındaki bir kul gibi yani
"İHSAN ŞUURUNDA MÜM'İN" (İhsan; kulun ALLAHI görüyor gibi yaşaması) olmayı murad etmeli-miyiz ? Murad edilecekse hangi niyet ve hangi hedefe ulaşmamıza vesile olacağı için istemeli ve arzulamalıyız?
KESBİ ilim; asla ve kat'a insanlar bana saygı duysunlar, benden çekinip istediklerimi yapsınlar vs. gibi dünyevi beklentiler için istenmemelidir.
Kesbi ilmi; devri zamanımızda bizi İHSAN şuuru makamına taşıyarak Rabbimizin razı olacağı, Peygamber Efendimizin şefeatini hak edeceğimiz çizgide bir müm'in olabilmek için ve maneviyatımızda ihtiyacımız olan yüksek İman-i derecelere ulaşabileceğimiz bir basmak, bir vesile olarak görmeli ve bu çizgiye kendimizi taşımaya gayret sebebimiz yapmalıyız. Çünkü mevcut hayatımızda hele hele inancımız ve İmanımız Taklid-i İman (ta çocukken ailemizden görerek, dinleyerek elde ettiğimiz en zayıf îmân halkası. Yani HafizanAllah her an koptu kopacak iğretilikte kalbimizde taşımaya çalıştığımız Vahdet inancımız oluyor bu Taklid-i îmân inancımız ve maalesef çok..çok zayıf bir İman derecesidir)
Çünkü mevcut hayatımızda hele hele inancımız ve İmanımız Taklid-i İman derecesinde ise ve biz imanımızı güçlendirip onu daha üst makam ve seviyelere taşımıyor, bu hususta çareler aramıyor, îmân derecemizi tahkik-i İman seviyesine ve hatta daha da üst seviyelere taşımak için çareler üretmiyor isek eğer....!!!!!
-Allah muhafaza, İMANSIZ ölme riskimiz; abartısız muhtemelen yüzdelik dilimde belki bin, belki milyon olacaktır.
(Aman Allahım..! Merhametine sığınıyoruz)
-İman ile vefat etsek bile, cennet derecelerinin en alt tabakasında haps olma riskimiz olacak. (Sakın ben o en alt makamada razıyım demeyin. Cennet makamlarınin ilk basamağını gören bir müm'in; gördüklerine ilk görüşte hayran oluyormuş ama başını kaldırıp üst makamları gördümü veya daha daha üst makamları ve en nihayet Rüyet-i Cemalullah (Allahın güzelliğini temaşa etmek) makamını sadece hissettiğinde bile kendini bulunduğu cennet makamında kendini hapiste gibi hissediyormuş. Onun için dualarımızda hep en zirveyi arzulamalı, ısrarla Rabbimizin o muhteşem cemal-i al'isini temeşa etme makamına talip olmalıyız.)
-Buda, bu dünyada; sebepler muvacehesindeki (doğrultusunda) kulluğumuzla elde edeceğimiz bir hakikattir. Bütün derdimiz ve çabamızda bu kulluk bilincine varıp, ikna olup, uygulamasını hayatlarımızda gerçekleştirebilmemizle mümkün olacaktır.
-İmanli vefat edipte günahlarımızın kefferatı için Cehennem azabına düçar olma riskimiz de var îmân derecemizi artırmasak.
Bütün bu riskleri eli-mize (bertaraf) etmek için asr-ı zamanımızda kulluğumuzu KESBİ ilim sahibi bir kul seviyesine çıkarıp, o çizgimizi muhafaza etmeyi başarıp nihayetinde selametle Rabbimizin huzuruna vuslatımızı gerçekleştirmenin formulünü aktif hayatımızda uygulamaya dönüştürmemiz elzemden de elzem olmuştur küfrün zirve yaptığı bu devri hayatımızda.
Yoksa, kerameti; ilim ehli zatlar, bir hanımın özel halini saklamasına benzetmişlerdir.
Keramet istenmez, ama verilirse de; onu elde edecek bir eksende kulluğumuzu yaşamamız sonucu Rabbimizin bu dünyada da ihsan ettiği latif bir ikram-ı İlâhî kabul edip şükür vesilesi yapmalıyız ve mutlaka bu sırrımızı kendimizde saklamalıyız, asla ifşa etmemeliyiz.
Yani Kesbi ilimi elde eden bir kul; bu vasfın kendisinin îmân derecesini ziyadeleştiren bir basamak olarak telakki edilmelidir.
Övünç kaynağı, insanlardan kendini üstün görme şımarıklığı değildir.
İşte bu ilmi, kul kendi özel çabası ve gayreti ve sebepler muvacehesi neticesinde elde edebiliyor. Ama tabii ki RABBİMİZ murad buyurup ta bazı kullarına da bu ilmi aynı Vehbi ilimde olduğu gibi katından meccanen  bir ikram olarakta kişi veya kişilere ihsan edebilir. Malikül Mülk olan O' dur. (cc)
Sahabi, Evliya ve Asfiyanın olağanüstü hal ve tavır ve icraatlar sergilemeleri gibi.
Allah Azze ve cella, yarattığı her varlığı bir sebebe bağlamıştır. İnsanı yaratmak için ana-baba sebep, Karnımızı doyurmak için çalışmak sebep, ölmek için hastalıklar sebep, cennet için hayırlı amel- cehennem için günahlar sebep gibi.
Rabbimiz murat etseydi sebepsiz-aracısızda her varlığı yaratabilirdi elbette amenna. Ama o zamanda kulun imtihan olma hakkı olamazdı.
Cennetlik kim?  Cehennemlik kim?
Biz Müslümanlar; İmanımızın derecesini, hele ki taklitten mutlaka daha yukarı seviyelere hiç değilse Tahkik seviyesine çıkarmak için "Kesbi ilim ehli" gibi yaşamamız lazım.
Bu seviyeye ulaşmak içinde madem Rabbimiz, bu Kesbi ilmi elde etme sebebi olarak yaratıp beynimize yerleştirdiği bu EPİFİZ bezimizden istifade ederek hedefleyeceğimiz İman-i Makamımızın derecesini yükseltmemiz lazım.
Bunun için ilk önce Epifiz bezimizdeki kimyasal molekülleri artırmamız lazım. Üzerini örten o ince zar tabakasını temizlememiz lazım.
MADDİ TEDAVİ YÖNETİMİMİZ... :
-Epifiz bezimizin üzerini kaplayan ince zar tabakasının temizlenmesi. (nasıl temizleneceği önceki bölümlerde yazılı)
-Hormonların (Melatonin, Serotonin, DMT-Dimetiltriptamin) artırılması (bunları nasıl artıracağımızı ve hangi zararlıları yemememiz gerektiğini diğer bölümlerde yazdık.)
-Sadece güneş ışınına sabah doğarken 15 dakika, birde akşam batmaya yakın 15 dakika çıplak gözle korumasız, gözlüksüz bakılmalı. (bu zayıf güneş ışınları da epifiz bezimizdeki hormonlarımızı güçlendiren etkenlerdenmiş)
-Elektrikle aydınlatılmış aşırı ışıklı ortam ve teknolojik aletlerden mümkün olduğunca uzak durulmalı.
Bunu nasıl başaracağız? Ne kadar muhal bir durum ama fedakarlık yapmamız lazım.
-En büyük derdimiz de fazla yemek yememiz. Nefsin terbiyesi için beden temizliği olmazsa olmaz şartımız. Ki ondan sonrada manevi - ruh temizliğine geçilebilsin.
-Hayvansal gıdaları çok çok azaltmak, (özellikle kırmızı et ve onun yan ürünleri) bitkisel gıdalarla beslenme alışkanlığımızı geliştirmek.
-Aslında formülün sırrı şu; nefsimizin istediklerini yavaş yavaş azaltıp, maddi bedenimizden ruh-i varlığımıza ulaşacağımız yoldaki engelleri adım adım, gıdım, gıdım temizlemek.
MANEVÎ TEDAVİ YÖNTEMİMİZ
-Kesinlikle namazlarımızı aksatmamak. (Çünkü namaz, bir Müslümanın Rabbi ile her an, her saniye kesintisiz bağlantısını sağlayan alıcısı ve vericisidir. Şifre gibi, anahtar gibi)
-İlk önce farzların tamamını yapmak, 7 büyük günahlardan vaz geçmek başlangıç noktamız olmalı.
-Asla ve kat-a boğazımızdan midemize haram bir damla dahi gitmemeli.
Helal olmayabilir şüphesinde olanlardan dahi uzak durmalıyız.
-Gece namazlarını yavaş yavaş kılmaya kendimizi alıştırmalıyız. Hatırlayın, epifiz bezindeki hormonların arttığı zaman dilimi gece 03.00 tü. Yani seher vakti, sabah namazı vaktine ortalama bir saat kalan süre)
Özellikle bu sessiz sakin vakitte yana yakıla dua dua yalvarmak, isteyebildiğimiz kadar istemek. Seher vaktinde azda olsa pencere açılıp o vaktin havası solunmalı. Bunu Efendimizde (sav) yaparmış.
-Her gün 70-100 adet kadar tevbe istiğfar (estağfurullah),
bir okadar LAİLAHEİLLALLAH, bir okadar Efendimiz ve ehli beyine salat ve selâm (Allahummesalli ala seyyidina Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed)
-ASLA BİR DAMLA DAHİ YALAN KONUŞMAMAK. (şakadan bile olsa.)
-SELEMLAŞMAK (selamın aleyküm veya ve aleykümselam tanıdık tanımadık her kese. Selamını almayan olursa kendi selamımıza yine kendimiz karşılık verelim ki muallakta kalmasın.)
-OLAYLARA KARŞI SABRIMIZI ZORLAYARAK AZ AZ ARTIRMA TESTLERİNE BAŞLAMAK.
KARDEŞİM KENDİNİ KÜÇÜK GÖRME, ACİZDE DEĞİLSİN. BEN YAPAMAM HİÇ DEME. GÜÇLÜ YARATILAN KARAKTERİN VE FITRATIN SENDEN EMİR BEKLİYOR.
Zaten hayatı bir şekilde şöyle böyle yaşıyoruz. Ne var bunda...?
Yaşamlarımızda az veya çok zikzaklar varsa işte sadece o zikzakları istikamete yönlendireceğiz. Hepsi bu. Karşılığı da hem bu dünyamızı Cennet gibi yaşamak, hem Sonsuz hayatımızı kazanmak olacak.
DEĞMEZ Mİ....? HAYDİ CAN KARDEŞİM.
Tevfik ve İnayet Rabbimizden.
Salat ve Selam Rasul-u Zişan Efendimize.
(Allahumessali ala Muhammedin ve ala ali seyyidina Muhammed.)
NOT.. : Bu fakir, gönüllerde makes bulması niyazı ile kendi dost ve arkadaşlarına gönderiyor, sizlerde uygun bulurda paylaşırsanız arkadaşlarınızla..!
***Hayra teşvik eden, onu yapan gibidir.***

Yorumlar

Popüler Yayınlar