Muavenet-Yardımlaşma
MUAVENET, MUAVENET-İ HAYRİYE
(Yardımlaşma, hayırlı işlerde Yardımlaşma)
(Muavenetin Türkçe karşılığını unutmuştum, yada hatırlayamadım veya hiç bilmiyormuşum kızımdan oğrendim. Her zaman her şeyi bilmememiz yada hatırlayamamız demek ki çok normal. Böyle durumları ayıplayanlara nazire olsun diye bu notu düştüm)
-------------------------------------
**Bu konuyu yazıp, tasnif etmek için bir sürü mesai harcadım. Lütfen sizde okuyun artık. Eğer boşa zamanımızı çaldın diyen olursa söz veriyorum bir daha yazmayacağım. **
---------------------------------------
Bölgesel ve Genel yardımlaşmada daha ve hatta çok acil kodu ile çok, çok duyarlı olmamız gereken bir hayatın içindeyiz.
(en yakınlarımız, yakınlarımız, akraba, komşu, sokak, mahalle, Ülkemiz ve Dünya milletleri)
Zengin ile fakir arasındaki açı aralığı 180 derece. Tam zıddı ile yaşanan iki gerçek.
Bir tarafta israfta zirve ve hatta zırva seviyesinde çıldırasiye bir yaşantı, diğer tarafta çöplerden yavrularının karnını doyurmaya çalışırken utancından ağlayan onurlu gariban ana babalar.
Röportajlardan... :
-Sen hiç aç uyumaya çalışmanın zorluğunu yaşadın mı? ( bir emekli)
-İnan ki kardeşim, kış bitti bitecek ben çocuklarıma bir kez bile olsa kilosu
***1 Lira*** olan Mandalinadan alamadım.
(Ankaralı bir Anne)
-Kışın iş bulma ümidiyle yol paraları olmadığı için Develiden Kayseriye yürüyerek giden iki gencin donma haberi. (Ayaklarında yazlık ayakkabı var, birisinin ayakkabısı ise çok yırtık. Ayakkabı koleksiyonerlerinin kulaklarına inme mi inmiş acaba?)
-Bilmem kaç promil alkollü iken fidanını toprağa vermiş anacığın alev alev yanan yüreğine karşılık 18 bin lira kefaletle serbest bırakılan caninin vicdan yakan haberi.
-Yalvarırım! mösyö, kasık fıtığı ameliyatımı beni uyutmadan-uyuşturmadan yapınız. Ben sizi yıllardır bekliyordum. Babam ellerimi sıkıca tutar. (Afrika da narkoz ilacı bittiği için ameliyat masasından kaldırılmak istenen çocuğun feryadı. Fıtık o kadar büyümüş ki, çocuk iki eliyle tutmadan yüreyemiyormuş)
--65 yaşındayım, her türlü kirli suyu içiyorum, halen daha ölmediğime şaşıyorum. (zor yaşamlar belgeselinde Etopyalı gülen bir insan figürü)
Çalıştığım şirkette, personel için gelen yemeğin kalanı öğleden sonra Sanitasyon şefinin gözünün önünde çöpe döktürülürdü. Bakteri üreme safhasına girmiş gerekçesiyle.
(Uluslararası şirketti. Avrupa Birliği nizamnamesi.) ve döküldüğü de tutanakla belgelenirdi.
Yemekhane de ise garibandan daha gariban asgari ücretliler çoğunlukta. İçleri yanarmış o yemekleri kendi elleriyle çöpe dökmek zorunda bırakıldakları için.
Rica ederlermiş şef'e...!!!
-Lütfen bize verin evimize götürelim. Vallahi iş çıkışı çocuklarıma gidip yemek yapacağım. Dün sadece çorba yaptıydım, bu günde sadece makarna yapaliceğim.
-Düşünün lütfen.! daha kokusu üstünde enfes et yemeklerini ellerinizle çöpe döküyorsunuz.
2-3 saat sonra evinizin mutfağındasınız....!!!!
Kendi dünyanızda, kendi gerçeğinizle.
Lütfen zengin ile fakir arasındaki 180 derece açı aralığının arasına bol bol gözyaşlarınızıda serpiştirmeyi ihmal etmeyiniz.
İnanın bu artan yemeği çöpe dökme merasimine bir kaç denk geldim diye hatırlıyorum. (2001'lerde)
O şirkette orta kademe yönetici pozisyonunda çalışıyor olmama rağmen banada verselerdi o yemekleri ben bile utanmayaydım götürebilirdim evime gibi geliyor bana.
Çok İhtiyaçtan yada çimriliğimden olmazdı Allah-u alem.
İnancımızda ki ahlak-i anlayış, savurganlık ve israf bizi buna mecbur edecek en mucbir sebepler olacaktı sanırım.
Mesela 5 ve + yıldızlı otellerde de açık büfeden tabağına bir yiyecek aldın mı tamam o gıdanın işi bitmiştir. Onu alan yerse ne alâ, yemese hemen görevli tarafından çöp şutlama kanalına yallah.
Aramızda bunu gören gözler çoktur.
(bize bir ramazan iftarında denk geldi de hanım bu israfın üzüntüsünden ağlayıverdi)
Evet bu kadar detaylandırmamın kendimce nedenleri... :
1- Dinimizin kıymetini bilmek.
2- Fransız lejyonerleri gibi yaşayanlara asla özenmemek.
3- Midemize besin olarak gönderilecek bir gıdayı.. *NİMET * 'i çöpe göndermemek ve mutlaka değerlendirmek.
4- Bedeni ve nefsi ihtiyaçlarımız için yiyip içtiğimiz gibi, Ruhumuzun gıdası olan maneviyatımız içinde yardımlaşmak...!!!
Yani Muavanet-i Hayriye vazifelerimizi ihmal etmemek.
Mevcut asrımıza, kıyamet asrı yada kıyamet öncesi asır diyen ilim erbabı zatlar az da değil yani.
Muavenet-yardımlaşma iki türlü oluyor.
Kavli ve Fiili.
Kavli yardımımız; Rabbimizden sözle, temenna ile hayır ve iyilikler istemek.
Fiili yardımımız; Maddi ve nakiti yardımda bulunmak.
Mesela, diyelim ki ben dedim ki;
Ülkemde ve Dünya da aç bilaç yaşayanlar için, aşması gereken zorlukları aşamayıp acizlenenleri ve hatta daha ileri sendromlar yaşayarak acziyetinden ve çıkmazından bunalıp intihar edenler için, haksızlığa uğrayıp hakkının gasp edildiğini görüp bildiklerimiz ve onlara el uzatamadığımız için,
(Çok güncel. Çorludaki Tren kazasını mahkeme edecek heyetin salonu terk etmesi gibi. Örnekler o kadar çok ki)
Hakkı gasp edilerek kapı önüne koyulan gariban işçilerimiz için, Dünya da inim inim iletilen mazlum ve mağdurlar için çok ama çok üzülüyorum, bütün bu zorlukları yaşayanlara gönlümden gani gani maddi-manevi yardım yapmak istiyorum ama maddi gücüm buna müsait değil. Ne yapmalıyım..?
İşte tam burada; kavli/sözlü dua etme alternatifimizi hemen devreye almalıyız. Yürekten, ihlas ile yana yakıla ve hatta gözyaşları içinde ilk önce böyle zarar görmüşler varsa eğer enyakınımızdan başlayarak isim isim duaya başlayıp en uzağımızdakilerle duamızı tamamlıyarak yanlarında olduklarımıza Rabbimizi şahit tutmalıyız.
İşte, bizde; duyduklarımıza, gördüklerimize, yani şahit olduklarımızın cümlesine duyarsız kalmamış olduk.
Başımızı kuma gömmenin mahcubiyetinden kurtulmuş olduk.
Ahirette bu mazlum ve mağdurların yüzüne başımızı kaldırıp bakma hakkına sahip olmuş olduk.
En önemlisi.. : Afrikada; kartalın, baş ucunda çocuğun açlıktan ölmesini beklediği o manzara karşısında o AN'ın totoğrafını çekmeyi başaran bedbaht gibi duyarsız kalmayıp içimiz kanaya kanaya dua dua Rabbimize yalvarışlarımızla o yavrucağı bağrımıza metafizik boyutlarda basmış, kalbimizin içine gömmüş olduk.
Ha birde bu kavli dua'ya her gün hiç değilse bir defa olmak üzere farz namazların hemen bitiminde 129 defa **Ya Latif**
(Latîf; yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince ayrıntıya varıncaya kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan; kullarına yumuşaklıkla, lütuf ve ihsânıyla muâmele eden demektir.)
İsmi Celilini Muavanet-i Hayriye ye ihtiyacı olanların cümlesini ve hatta kendi ihtiyaçlarımızı da dahil ederek okumak çok muhabbetle tavsiye ediliyor.
Hele bu virdi, vakti müsait olanların 5 vakit namazın farzlarının hemen ardından okuyabilmesi en makbul olanı oluyormuş.
Fiili Muavanet zaten cümlemizin malumu.
Deniliyor ki.. ; yaşadığımız bu hayat o kadar çok hassaslaştı ve o kadar çok inceldi ve tahammul edilemez seviyeye ulaştı ki.
Acziyetinden, içinden çıkamadığı maddi ve psikolojik müşküllerinden dolayı insanlarımızın özellikle gençlerimizin cinnet geçirmeleri, agresif olmaları, intihar etmeleri, hanımıyla tartıştığı için cinnet geçirip evlad-u i'alini katletmeleri, her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalanların çıldırma seviyesine kadar gelmeleri, vs. vs. gibi belkide bir yakınının, anasının babasının el atmalarıyla halledilecek müşkülleriyle baş edememeleri gibi sebeplere kadar indirgendi.
Bizim bir köşede beklettiğimiz ak akçemiz, hemen yanıbaşımızdakinin kara günü için hemen kullanılır hale geldi.
Yani yaşadığımız canlı hayatlarımızada bu tür el atmalar Rabbimiz katında mecburiyettende mecburiyet oldu artık.
Bir kuruş fazlamızı yanımızda tutmamalıyız artık, hayat, ölümle yaşam çizgisi kadar bizi buna mecbur eder hale geldi malesef.
Ha! bu hakikatimize saçmaladın diyende olabilir. O insanda zaten vicdanı ile nefsi aradında illaki bir yol bulacak ve ona göre ya başını kuma gömüp kendi rahat hayatına devam edecek, yada insan için insanlık için üzerime düşen vazife ne....?
Ve ben hangi taraftayım...? diyecektir.
Muavanet-i Hayriye de 3 insan prototipi var.
KAVLİ DUA YAPANLAR...!!!
HEM KAVLİ HEMDE FİİLİ DUA YAPANLAR...!!!
YADA HİÇ BİR İŞE YARAMAYANLAR...!!!!
Tevfik ve İnayet Rabbimizden.
Salat ve Selam Rasul-u Zişan Efendimize.
(Yardımlaşma, hayırlı işlerde Yardımlaşma)
(Muavenetin Türkçe karşılığını unutmuştum, yada hatırlayamadım veya hiç bilmiyormuşum kızımdan oğrendim. Her zaman her şeyi bilmememiz yada hatırlayamamız demek ki çok normal. Böyle durumları ayıplayanlara nazire olsun diye bu notu düştüm)
-------------------------------------
**Bu konuyu yazıp, tasnif etmek için bir sürü mesai harcadım. Lütfen sizde okuyun artık. Eğer boşa zamanımızı çaldın diyen olursa söz veriyorum bir daha yazmayacağım. **
---------------------------------------
Bölgesel ve Genel yardımlaşmada daha ve hatta çok acil kodu ile çok, çok duyarlı olmamız gereken bir hayatın içindeyiz.
(en yakınlarımız, yakınlarımız, akraba, komşu, sokak, mahalle, Ülkemiz ve Dünya milletleri)
Zengin ile fakir arasındaki açı aralığı 180 derece. Tam zıddı ile yaşanan iki gerçek.
Bir tarafta israfta zirve ve hatta zırva seviyesinde çıldırasiye bir yaşantı, diğer tarafta çöplerden yavrularının karnını doyurmaya çalışırken utancından ağlayan onurlu gariban ana babalar.
Röportajlardan... :
-Sen hiç aç uyumaya çalışmanın zorluğunu yaşadın mı? ( bir emekli)
-İnan ki kardeşim, kış bitti bitecek ben çocuklarıma bir kez bile olsa kilosu
***1 Lira*** olan Mandalinadan alamadım.
(Ankaralı bir Anne)
-Kışın iş bulma ümidiyle yol paraları olmadığı için Develiden Kayseriye yürüyerek giden iki gencin donma haberi. (Ayaklarında yazlık ayakkabı var, birisinin ayakkabısı ise çok yırtık. Ayakkabı koleksiyonerlerinin kulaklarına inme mi inmiş acaba?)
-Bilmem kaç promil alkollü iken fidanını toprağa vermiş anacığın alev alev yanan yüreğine karşılık 18 bin lira kefaletle serbest bırakılan caninin vicdan yakan haberi.
-Yalvarırım! mösyö, kasık fıtığı ameliyatımı beni uyutmadan-uyuşturmadan yapınız. Ben sizi yıllardır bekliyordum. Babam ellerimi sıkıca tutar. (Afrika da narkoz ilacı bittiği için ameliyat masasından kaldırılmak istenen çocuğun feryadı. Fıtık o kadar büyümüş ki, çocuk iki eliyle tutmadan yüreyemiyormuş)
--65 yaşındayım, her türlü kirli suyu içiyorum, halen daha ölmediğime şaşıyorum. (zor yaşamlar belgeselinde Etopyalı gülen bir insan figürü)
Çalıştığım şirkette, personel için gelen yemeğin kalanı öğleden sonra Sanitasyon şefinin gözünün önünde çöpe döktürülürdü. Bakteri üreme safhasına girmiş gerekçesiyle.
(Uluslararası şirketti. Avrupa Birliği nizamnamesi.) ve döküldüğü de tutanakla belgelenirdi.
Yemekhane de ise garibandan daha gariban asgari ücretliler çoğunlukta. İçleri yanarmış o yemekleri kendi elleriyle çöpe dökmek zorunda bırakıldakları için.
Rica ederlermiş şef'e...!!!
-Lütfen bize verin evimize götürelim. Vallahi iş çıkışı çocuklarıma gidip yemek yapacağım. Dün sadece çorba yaptıydım, bu günde sadece makarna yapaliceğim.
-Düşünün lütfen.! daha kokusu üstünde enfes et yemeklerini ellerinizle çöpe döküyorsunuz.
2-3 saat sonra evinizin mutfağındasınız....!!!!
Kendi dünyanızda, kendi gerçeğinizle.
Lütfen zengin ile fakir arasındaki 180 derece açı aralığının arasına bol bol gözyaşlarınızıda serpiştirmeyi ihmal etmeyiniz.
İnanın bu artan yemeği çöpe dökme merasimine bir kaç denk geldim diye hatırlıyorum. (2001'lerde)
O şirkette orta kademe yönetici pozisyonunda çalışıyor olmama rağmen banada verselerdi o yemekleri ben bile utanmayaydım götürebilirdim evime gibi geliyor bana.
Çok İhtiyaçtan yada çimriliğimden olmazdı Allah-u alem.
İnancımızda ki ahlak-i anlayış, savurganlık ve israf bizi buna mecbur edecek en mucbir sebepler olacaktı sanırım.
Mesela 5 ve + yıldızlı otellerde de açık büfeden tabağına bir yiyecek aldın mı tamam o gıdanın işi bitmiştir. Onu alan yerse ne alâ, yemese hemen görevli tarafından çöp şutlama kanalına yallah.
Aramızda bunu gören gözler çoktur.
(bize bir ramazan iftarında denk geldi de hanım bu israfın üzüntüsünden ağlayıverdi)
Evet bu kadar detaylandırmamın kendimce nedenleri... :
1- Dinimizin kıymetini bilmek.
2- Fransız lejyonerleri gibi yaşayanlara asla özenmemek.
3- Midemize besin olarak gönderilecek bir gıdayı.. *NİMET * 'i çöpe göndermemek ve mutlaka değerlendirmek.
4- Bedeni ve nefsi ihtiyaçlarımız için yiyip içtiğimiz gibi, Ruhumuzun gıdası olan maneviyatımız içinde yardımlaşmak...!!!
Yani Muavanet-i Hayriye vazifelerimizi ihmal etmemek.
Mevcut asrımıza, kıyamet asrı yada kıyamet öncesi asır diyen ilim erbabı zatlar az da değil yani.
Muavenet-yardımlaşma iki türlü oluyor.
Kavli ve Fiili.
Kavli yardımımız; Rabbimizden sözle, temenna ile hayır ve iyilikler istemek.
Fiili yardımımız; Maddi ve nakiti yardımda bulunmak.
Mesela, diyelim ki ben dedim ki;
Ülkemde ve Dünya da aç bilaç yaşayanlar için, aşması gereken zorlukları aşamayıp acizlenenleri ve hatta daha ileri sendromlar yaşayarak acziyetinden ve çıkmazından bunalıp intihar edenler için, haksızlığa uğrayıp hakkının gasp edildiğini görüp bildiklerimiz ve onlara el uzatamadığımız için,
(Çok güncel. Çorludaki Tren kazasını mahkeme edecek heyetin salonu terk etmesi gibi. Örnekler o kadar çok ki)
Hakkı gasp edilerek kapı önüne koyulan gariban işçilerimiz için, Dünya da inim inim iletilen mazlum ve mağdurlar için çok ama çok üzülüyorum, bütün bu zorlukları yaşayanlara gönlümden gani gani maddi-manevi yardım yapmak istiyorum ama maddi gücüm buna müsait değil. Ne yapmalıyım..?
İşte tam burada; kavli/sözlü dua etme alternatifimizi hemen devreye almalıyız. Yürekten, ihlas ile yana yakıla ve hatta gözyaşları içinde ilk önce böyle zarar görmüşler varsa eğer enyakınımızdan başlayarak isim isim duaya başlayıp en uzağımızdakilerle duamızı tamamlıyarak yanlarında olduklarımıza Rabbimizi şahit tutmalıyız.
İşte, bizde; duyduklarımıza, gördüklerimize, yani şahit olduklarımızın cümlesine duyarsız kalmamış olduk.
Başımızı kuma gömmenin mahcubiyetinden kurtulmuş olduk.
Ahirette bu mazlum ve mağdurların yüzüne başımızı kaldırıp bakma hakkına sahip olmuş olduk.
En önemlisi.. : Afrikada; kartalın, baş ucunda çocuğun açlıktan ölmesini beklediği o manzara karşısında o AN'ın totoğrafını çekmeyi başaran bedbaht gibi duyarsız kalmayıp içimiz kanaya kanaya dua dua Rabbimize yalvarışlarımızla o yavrucağı bağrımıza metafizik boyutlarda basmış, kalbimizin içine gömmüş olduk.
Ha birde bu kavli dua'ya her gün hiç değilse bir defa olmak üzere farz namazların hemen bitiminde 129 defa **Ya Latif**
(Latîf; yaratılmışların ihtiyaçlarını en ince ayrıntıya varıncaya kadar bilip sezilmez yollarla karşılayan; kullarına yumuşaklıkla, lütuf ve ihsânıyla muâmele eden demektir.)
İsmi Celilini Muavanet-i Hayriye ye ihtiyacı olanların cümlesini ve hatta kendi ihtiyaçlarımızı da dahil ederek okumak çok muhabbetle tavsiye ediliyor.
Hele bu virdi, vakti müsait olanların 5 vakit namazın farzlarının hemen ardından okuyabilmesi en makbul olanı oluyormuş.
Fiili Muavanet zaten cümlemizin malumu.
Deniliyor ki.. ; yaşadığımız bu hayat o kadar çok hassaslaştı ve o kadar çok inceldi ve tahammul edilemez seviyeye ulaştı ki.
Acziyetinden, içinden çıkamadığı maddi ve psikolojik müşküllerinden dolayı insanlarımızın özellikle gençlerimizin cinnet geçirmeleri, agresif olmaları, intihar etmeleri, hanımıyla tartıştığı için cinnet geçirip evlad-u i'alini katletmeleri, her türlü haksızlığa, hukuksuzluğa maruz kalanların çıldırma seviyesine kadar gelmeleri, vs. vs. gibi belkide bir yakınının, anasının babasının el atmalarıyla halledilecek müşkülleriyle baş edememeleri gibi sebeplere kadar indirgendi.
Bizim bir köşede beklettiğimiz ak akçemiz, hemen yanıbaşımızdakinin kara günü için hemen kullanılır hale geldi.
Yani yaşadığımız canlı hayatlarımızada bu tür el atmalar Rabbimiz katında mecburiyettende mecburiyet oldu artık.
Bir kuruş fazlamızı yanımızda tutmamalıyız artık, hayat, ölümle yaşam çizgisi kadar bizi buna mecbur eder hale geldi malesef.
Ha! bu hakikatimize saçmaladın diyende olabilir. O insanda zaten vicdanı ile nefsi aradında illaki bir yol bulacak ve ona göre ya başını kuma gömüp kendi rahat hayatına devam edecek, yada insan için insanlık için üzerime düşen vazife ne....?
Ve ben hangi taraftayım...? diyecektir.
Muavanet-i Hayriye de 3 insan prototipi var.
KAVLİ DUA YAPANLAR...!!!
HEM KAVLİ HEMDE FİİLİ DUA YAPANLAR...!!!
YADA HİÇ BİR İŞE YARAMAYANLAR...!!!!
Tevfik ve İnayet Rabbimizden.
Salat ve Selam Rasul-u Zişan Efendimize.
Yorumlar
Yorum Gönder